Hüzünlü Gürbet

Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Baştabip geliyor zehirden acı
 

Tarix: 9-12-2015 // saat: 15:18
PORTRELER:
HÜZÜNLÜ GURBET: SADRAZAM ŞİRVANÎ-ZADE MEHMED RÜŞTÜ PAŞA
Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Baştabip geliyor zehirden acı
Garip kaldım yüreğime dert oldu
Ellerin vatanı bana yurt oldu
Mezarımı kazın bayıra düze
Yönünü çevirin sıladan yüze
Benden selam söylen sevdiğimize
Başını koysun karalar bağlasın
Gurbet elde kaldım diye ağlasın
Siz hiç gurbette garip ölmeyi düşündünüz mü? İnsanın içinde bir yerleri sızım sızım sızlatan bu kader Sadrazam Şirvanî-zade Mehmed Rüştü Paşa’nın başına geldi. O, bir devlet için kısacık hayatını sonuna kadar harcadı; ancak sonu sürgün edilmek oldu.
Dostlar,
Amasya’nın medar-ı iftiharı, Kafkasların son mutasavvıfı, Mevlana İsmail Şirvanî’nin büyük oğlu olan ve Amasya’da yetişip Osmanlının en zirvesine, sadrazamlığa çıkan, Mehmed Rüştü’den basediyorum. Onun Azerbaycan toprağından aldığı mert, samimi, içli ve erkekçe ruhu, bir dönem Osmanlıya hizmet aşkı ile yükseldikçe yükseldi. En zirveye kadar yükselen bu ruh, yürekli olmanın en açık ve net neticelerini almış olarak aşağılara inmeyi kabullendi.
Bundan yüz elli yıl önce, Amasya’dan İstanbul’a bir şeyh oğlu yolcu edildi. Babası, devrin en saygın mutasavvıflarından İsmail Şirvanî olan bu genç, tasavvuf yerine siyaset yolunu seçmenin tonlarca ağırlığını kalbinde taşıyordu. Bir şeyhin oğlu vezir olmayı arzuluyordu; yani Kutadgu Bilig’teki Odgurmış, bir Ögdülmiş yetiştiriyordu. Bunun bir sebebi olmalıydı.
İşte Dostlar bu sebep kesinlikle memleketin hali idi. Delikanlı Rüştü, içinde ilim ve irfan aşkı ile eğitim almaya gittiği İstanbul’da yıkılmakta olan bir devlet görmüştü. Eğitimi için gittiği yıllarda acı yenilgileri görmek onu yıkmıştı. Bir şey yapmak lazımdı, ama ne?
İşte bu anda verdiği karar, Amasya’nın kaderi idi: “Vatan için elinden gelenden fazlasını yapmak.” Vatan ne zaman tehlikeye girse Amasya’dan bir yiğit çıkmıştı, neden o da denememeliydi?
Bu duygularla Amasya’da icra ettiği tazecik memurluk görevini bırakıp İstanbul’a giden genç Mehmed Rüştü, kısa zamanda ilmi, irfanı, ağırbaşlılığı, yakışıklı ve boylu poslu olması ile kendisine hükümette iyi bir yer edindi. Zekice yaptığı esprilerini Azerbaycan toprağından alan, ilmini Amasya medereselerinden süzen, güçlü inancını babası Mevlana İsmail Şirvanî’den miras alan Mehmed Rüştü, Osmanlı siyasetinde kendisine yer bulmakta güçlük çekmedi. 1865’te Evkaf Nazırlığı ve sonrasında Maliye Nazırlığı görevi alan Mehmed Rüştü Paşa, artık rakiplerinin yakın takibine girmiştir.
Burada bir fıkra anlatmama müsaade ediniz:
Bir gün Yahudinin biri Azerbaycan’a gelir. Buradaki bir şehre girmeden önce insanları tanımak için bir deneme yapar. On iki yaşlarında bir çocuk görür ve şöyle der: “Evladım, al şu bir lirayı, bana karnımı doyuracak yemek ve eğlencelik çekirdek, atıma da doyurucu bir şeyler al gel.” Çocuk hemen parayı alır gider, bir süre sonra bir karpuzla gelir. Adam kızar “ Bu karpuz sadece beni doyurur, hani çekirdek, hani hayvanımın yemi?”der. Çocuğun cevabı tam bir Azerbaycan zekası ürünüdür: “Efendim, karpuzu yiyiniz, çekirdeklerini çitleyiniz, kabuklarını da atınıza yediriniz.” Yahudi, buradan bize iş çıkmaz, deyip Azerbaycan’ı terk eder.
Bence Mehmed Rüştü’de böyle bir zeka vardı. O da bir Azerbaycan balası olarak milleti için, Osmanlı için, zekasını sonuna kadar kullandı.
Ancak her yerde olan bir gerçek vardır: Şeytan. Her yerde çekememezlik fısıltıları ile gezen şeytan, onun da peşinde idi. Onlarca azil, istifa, görev değişikliği, Amasya’ya sürgüne rağmen, 15 Nisan 1873’te sadrazam olarak Osmanlının zirvesine oturdu. Bir yıl kadar sürdürebildiği bu görevi bir sürgün ile bıraktı: Ölümün kendisini beklediği Hicaz valiliği sürgünü.
Hayatın içinde hep kolay ve zor yollar uzayıp gidiyor. Aslolan nedir biliyor musunuz? Tüm atalarımızdan öğrendiğimiz şey: “Ben sadece görevimi yaparım, görev yapamadığım zaman da sabretmesini bilirim. Asla isyan etmem, ettirmem.”demeleridir.
Mehmed Rüştü Paşa da bu ağırbaşlılığı gösterip Hicaz valiliğine gitmiştir. Bindiği gemiden bir daha İstanbul’a , Amasya’ya dönemeyeceğini biliyordu, o. Çünkü hasta idi, çünkü yorgun idi, çünkü mahzun idi. Ama asla pişman değildi. Devletin ona verdiği hiçbir niymeti inkar etmemişti, etmezdi.
46 yaşında, daha sakalına aklar düşmeden, Taif toprağına düşen Mehmed Rüştü Paşa, Hakk’a yürümenin en acı örneklerinden birini verdi.
Genç sayılacak bir yaşta dar-ı bekaya yürüyen sadrazam, gurbette kalmanı hüznü ile doludur. Evladının da buralarda kalması ihtimali onu ayrıca hüzülendirmiştir.
Ancak aradan yüz elli yıl geçtikten sonra bir haber ile onu kaygısının yersiz olduğu ortaya çıkmıştır.
Bakınız hayat nasıl bir bulmaca:
Geçen hafta, Sadrazam Mehmed Rüştü Paşa’nın torununun oğlu ile internetten görüştüm. Hayat bir şekilde gurbette de kurgulanıyor ve devam ediyor. Adeta o beldeye bırakılan Hz. İbrahim’in canparesi Hz.İsmail ve Hz.Hacer gibi, onlar da orada yeni bir hayat kurmuşlar. Hayat devam ediyor. Acı olanı nedir biliyor musunuz? Torunları Rüştü Paşa'nın Türk olduğunu bile bilmiyorlar.
Hayat ilginç bir yapboz. Bazı dönemlerde bu yapbozu tamamlamaya çalışanlar çok büyük sıkıntılar çekebiliyorlar. Ancak şunun farkına varmak için onların hayatları bize elmas değerinde dersler verir: “İyilik yaptım ama kötülük buldum, diye isyan etmemek.”
Onlar, Taif’te, Peygamberimizin taşlandığı yerde gözlerini hayata kapamak zorunda kalsa da mertliğinden, asilliğinden, onurundan taviz vermediler.
Onlar bildiler ki, Hz. İbrahim’in soyunu çöllerde koruyan Rabbi, onların soyunu da korur.
Onlar bilirlerdi ki, gurbette ölmek çok acı olsa da ahrette kavuşmak çok tatlıdır.
Mehmed Rüştü Paşa, Amasya’nın çıkardığı iki sadrazamdan birisidir. Azerbaycan toprağının Anadolu’ya ekilmiş en değerli fidanlarından birisidir. Onun babasından aldığı idealler “Nizam-ı Alem ve İla-yı Kelimetullah” yolunda yürümeyi emrediyordu. O da öyle yaptı.
Metin HAKVERDİOĞLU

Özəl Xəbər
Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN