Laleler

Lalenin ilk var oluşu ise ilginç bir hikâyeciktir. İran mitolojisine göre bir yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım düşmüş ve alev alan yaprak o haliyle donup kalarak lâleye dönüşmüştür. 

Tarix: 4-3-2015 // saat: 10:15
Sevgili Dostlar,
Bir bahar daha kapımıza dayandı; biraz daha zorlasa kapıları kıracak. Bize Sait Faik’in “Hişt Hişt” hikâyesindeki gibi her yerden seslenip duruyor; acaba farkında mıyız? Yolların, parkların, bahçelerin kenarındaki laleleri karşımıza alıp uzun uzun seyrediyor muyuz? Onlara bakıp değişik anlamları olduğunu düşünüp değişik duygulara dalıyor muyuz? En önemlisi laleleri seyretmek için son on günümüz olduğunun ve bir dahaki yıla bu güzellikleri görüp göremeyeceğimizin belli olmadığının farkında mıyız? Belki de son on-on beş gününüzü yaşıyorsunuz, laleleri seyretmek için.
Erişdi nev-bahar eyyâmı açıldı gül-i gülşen
Çeragan vakti geldi lâlezârın didesi rûşen (gözü aydın)
Çemenler döndü rûy-ı yâre(yârin yanağına) reng-i lâle vü gülden
Çerâgân vakti geldi lâzârın didesi rûşen (gözü aydın)
diyen Nedim bizden daha uyanık davranmış gibi görünüyor. Gerçekten de atalarımız bizden daha fazla tabiatla ilgilenmiş ve dünyanın güzelliklerine bakıp adeta Allah’ı zikr etmişler. Nasıl mı?
Öncelikle lâle kelimesinin onlara neleri çağrıştırdığına bakalım:
Camilere bakarsanız mutlaka bir lâle motifi görürsünüz, neden? Çünkü lale, ebced hesabı ile 66’ya denk gelir; aynı şekilde Allah ismi de 66’dır ebced’de. Yine camilerde hilalin niye bulunduğunu da belirtelim; hilal de ebcedle 66 sayısını verir. Haydi, başladık çift vavı da söyleyelim; bir vav 6’dır ebcedle, iki vav yan yana olunca siz kaç olduğunu tahmin edin. Bitmiyor ki Amasya’da Bayezid camiindeki dış avluda yazılı vavın ucunda neden lale motifi var, tabii ki Allah lafzı için.
Şimdi Ey Dostlar,
Bir laleye bakıp bunları düşünmek zikir değil de nedir?
Lalenin ilk var oluşu ise ilginç bir hikâyeciktir. İran mitolojisine göre bir yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım düşmüş ve alev alan yaprak o haliyle donup kalarak lâleye dönüşmüştür. Göbeğindeki siyahlık da yıldırımdan arta kalan yanık izidir. O günden sonra lâle, rengi ve şekli ile şâirlerin ilgisini çekmiş sevgilinin yanağına, şarap dolu kadehe, muma, yaraya, meşaleye vb. benzetilmiştir.
Pek çok kaynağın delaleti ile lâlenin ve lâle kültürünün Anadolu’ya Türklerle birlikte geldiği kesindir. Roma ve Bizans’ın hiç ilgilenmediği bu çiçek, süslemecilikte XIII. yüzyıldan itibaren kullanılmış, Selçuklu âbidelerinde, yazma kitap ve kaplarında görülmeye başlamıştır. Şiirimizde ise XIV. yüzyılda görülür. Ahmedî, Cemşid ü Hurşid adlı eserinde bu çiçekten bahseder.
Klasik şiirimizde XVI. yüzyıla kadar sözü edilen lâlelerin yabani türler olduğu muhakkaktır. Yabaniliklerinden, yani dağlarda, kırlarda yetişiyor olmalarından dolayı “taşralı”dırlar. Bunun için utangaç, usul-erkân bilmez bir çiçek olarak düşünülen lâle, bir bakıma utangaçlığın, çekingenliğin sembolüdür.
“Taşradan geldi çemen mülkine bigâne diyu
Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler” (Necatî)
Türk edebiyatında yerini her geçen gün sağlamlaştıran lale, artık padişahların da dikkatini çekmeye başlar. XVI. yüzyılda kültür yolu ile yeni türleri elde edilmeye başlanan lâle, gül’le rakip olur. Tarihimizde ve dünyada ilk lâle deliliği (tulipomania), XVI. yüzyılda İstanbul’da yaşanmıştır. Kanunî Devrinin ünlü Şeyhülislamı Ebussuud Efendi bile “Nûr-ı Adn” adını verdiği yeni bir lâle türü elde etmiştir.
Avrupa’da laleye neden “tulip” dendiğini söyleyerek sözlerimizi bitirelim: Avrupa’ya lale ilk defa Osmanlıdan gider. İlk lale örneğini götüren Almanya/ Hollanda elçisi bu çiçeğin adını sorar; laleyi veren paşa da “Tülbent Lalesi” der. Ancak elçi memleketine gidince sadece “tülbent” kısmını hatırlar ve adını “tulip” şeklinde telaffuz eder. İşte o günden beri Avrupa’da lale, tulip adıyla zikredilir.
Sevgili Dostlar,
Hayatın telaşını bir kenara bırakıp biraz olsun laleleri seyretmeye ne dersiniz? Şu bilgisayardan, televizyondan, cep telefonundan birkaç saat ayrı kalamaz mısınız?
Mir Hamza Nigarî’den bahar…
İrdi nevrûz bahâr oldı ki baglar açılur
Coşup ashâb-ı safâ çaylar olupdur çağlu
Metin HAKVERDİOĞLU
 

Özəl Xəbər
Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN