Qara Yanvar ve Ermeni Gerçeği

Tarix: 19-1-2015 // saat: 15:40
Sevgili Dostlar,
İşte bir Yanvar(ocak) ayı daha geldi. Acılar yine tazelendi. 131 insanın bir gecede katledilmesinin yıl dönümünde kalpler yine yanık, gözler yine yaşlı.
Dostlar,
Biliyoruz ki, 20 Ocak 1990 sabahında, 131 şehidin kanı ile kıpkırmızı şafak atmış ve acıların içinden parlak bir devlet çıkmıştı: Hür ve Müstakil Azerbaycan.
Ben bu yazımda olayları tekrar anlatmak yerine, bir daha bu olayların yaşanmaması için ne yapılmalı hususunda kafa yormak istiyorum.
Sevgili Dostlar,
Mehmet Akif Ersoy diyor ki,
Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
Geçmişten adam hisse kaparmış. Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Ben, bu pesimist düşüncelerin geçmişte kaldığına inanıyorum; ancak ibret alınması hususunda Akif’e aynen katılıyorum.
Biz Türkler, bin yıllardır dünyanın kaderine yön verirken binlerce acıyı da sineye çekmek zorunda kalmışızdır. Onlarca devlet kurmuş, onlarcasının da yıkılmasına engel olamamışızdır. İşte, dünya yeniden mümbit bir zaman dilimi daha sundu bizlere. Artık bu özgürlükçü ortamda birbirimize sarılmanın ve geleceği yeniden kurgulamanın tam zamanı. Türk milleti, beklediği şafağın sökmesi ile yeni bir dünya inşa ediyor. Şimdi geçmişten ibret alma ve aynı hatalara düşmeme zamanı.
Dostlar,
Gelin, yarınlara ümitle bakmak için yapmamız gereken birkaç husus açıklayalım.
Biliyorsunuz, Türklerin burnunun ucundaki bir sivilce gibi, en büyük sıkıntısı, Ermenilerdir. Ne zaman bizler zayıflık göstersek, ilk onlardan darbe yiyoruz. Peki gelecekteki en büyük Ermeni tehlikesi nedir?
Bana göre, Ermeniler şu anda bir ağ örmekle meşguller. Bu ağ göze çarpan bir ağ değil. Dünyanın her yerinde kendi fikirlerinin doğru olduğunu yayan bir ağ.
Belki duymuşsunuzdur, Paris’te bir yılda basılan Ermeni yayını, Türkiye’de seksen yılda yazılandan fazladır. Bu adamlar, hem çok yazıyor, yazdırıyor; hem de pek çok dile çeviriyorlar eserlerini. Bir iddiaya göre Afrika’da Fransızca konuşan ülkelerde Ermeni tezini kabul etmemiş insan kalmamıştır. Bu nasıl bir handikaptır; insanlar gerçekleri sadece bir taraftan öğrendiğini zannediyor.
İşte Dostlar,
Ermenilerin son kalesi burasıdır: Yalanlarını süsleyip gerçek gibi dünyaya yaymak.
Peki, bizler tarihimizi aynı coğrafyalara doğru anlatan kitaplar yazıp, yüzlerce dile çevirip, anti propaganda yapabiliyor muyuz? Maalesef hayır!
Bu noktada bir soru geliyor aklıma: Bu kadar romanı, denemeyi, hikayeyi, sözde araştırmayı Afrika’nın göbeğine kadar yayan güç nedir? Yazarın kendisi mi, yazdığı eserin objektifliği mi, yazarın ünü mü?
Hayır, bu eserleri oralara götüren, yüzlerce dile çeviren, binlerce insana ulaştıran güç Diasporadır. Ermeni kopuntuları, özellikle Paris’te, dünyanın gözünü boyayacak her eseri cilalayıp, evirip, çevirip yayımlıyor ve dünyanın en ücra yerlerine gönderiyor. Hem para kazanıyor hem de kendi savını zihinlere kazıyor. Yarın Çin’deki, Amerika’daki, Avrupa’daki, Afrika’daki insanların, özellikle çocukları, bu savların işlendiği romanlarla bizlere düşman olması ne büyük bir felaket doğurur, düşüne biliyor musunuz?
Şahsen ben, 1990’larda, Bulgarların orada yaşayan Türklere zulmünü bir romandan okumuş ve çok olumsuz duygulara kapılmıştım. Yani sanatın gücü asla küçük görülemez. Yarının dünyasında en büyük cephelerden birisi edebiyat cephesi olacaktır.
Dostlar,
Daha önceki yazılarımda bahsettiğim bir romanım var, biliyorsunuz. Ben, Anadolu’da bir akademisyen olarak, bölgemdeki Ermeni zulmünden bu eserimde bahsediyorum; İsmail Şirvanî’nin Ermenilerden çektiklerini romanlaştırıyorum; ancak sesimi Amasya dışına dahi duyuramıyorum. Bir akademisyenin sesi ancak tanıdıkları kadar yüksek çıkar; ancak bu, Ermeni bir akademisyen olursa, arkasındaki koca bir diaspora kadar çıkar.
Dostlar,
Eğer quara yanvar’ların tekrarlanmasını istemiyorsak, ayağımıza dolanacak bu ağın farkında olalım. Edebiyat deyip geçmeyelim. Bir gün kendimizi anlatmakta çok büyük sıkıntılar çekebiliriz.
Bu konuda yapılan olumlu girişimleri de takdir etmek gerekir; özellikle MİRAS Derneğinin çabaları her türlü takdire şayandır. Ancak bu konuyu başka bir yazımda ele almam gerekir. Bu ağların farkında olan ve bir bir yırtan bu insanlardan birkaç cümle ile bahsedip geçmek haksızlık olur.
Dostlar,
Allah, Türk milletine bir daha 20 Ocak acıları yaşatmasın.
Ey Türk uyan ve kendine gel!

Metin HAKVERDİOĞLU

Özəl Xəbər
Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN