İsmail Şirvani’den Hazret-i Ömer’e

Tarix: 6-1-2015 // saat: 23:28
İsmail Şirvani’den Hazret-i Ömer’e
(Adım Başı Camilerin Şehri)
 
Sevgili Dostlar,
Dün, dünyanın en yekpare kentini tekrar adımladım. Bu şehir Ferhat ile Şirin’in kenti, Amasya. Kendime dedim ki, bu şehrin camilerini adımlasam, araları ne kadardır acaba?
Samsun girişinde, Şamlar Mahallesinde, İsmail Şirvani Türbesinden başlayan yolculuğum, bir anlamda camiler arasını adımlama oyununa dönüştü. Acaba bu şehirde kaç adım sonra bir camiye ulaşabilirdiniz? Ezan okunduğu zaman, cemaatle namaz kılamama ihtimali var mı, bu şehirde? Bakalım camiler arası kaç adım?
İsmail Şirvani’nin türbesini kucaklayan mescitten aşağı doğru salınıp, iki yüz adım kadar atıp kendimi Şamlar Camiinde buldum. Küçük Ağa Medresesi de denilen bu cami, küçük ve çok şirin. Hızlı geçelim…  
Yanında yine medrese ve mescid olarak kullanılan Büyük Ağa Medresesi, sekizgen sahn-ı semen yapısı ile bana gülümsüyor.
Beş yüz adım ters yöne yürüyüşten sonra yeni yapılmış bir camideyim: Fatih Camii. Bu cami Bahçeleriçi mahallesinin incisi gibi parlıyor. Son dönemde yapılmış en büyük cami.  
Geri dönüyorum. Beş yüz metre sonra Künç Köprüdeyim. Karşımda Bayezid Paşa Camii. Minaresiz camilerin en güzeli. İçindeki minberi görmeyenler henüz dünyanın en güzel taş işçiliğini görmemiş demektir. O kadar mağrur olup da bu kadar narin durmak nasıl bir şey Allah’ım. Taşın bu kadar güzel işlendiği bir başka cami var mı acaba?
Var! der gibi bir ses işittim, yirmi adım yukarıdaki Şirvanlı Camiinden. Gerçekten de kahverengi taşları ile ışıl ışıl bir camii bu. İçindeki türbede yatan Mir Hamza Nigari gibi şiirsel bir mabed. Kalem gibi minaresi, sanki Bayezid Paşa’ya nispet eder gibi dimdik… 
İki yüz adım yokuş tırmanmak şartıyla, Halvetiliğin ilk güzel mabetlerinden birine kendinizi yorgun argın atabilirsiniz: Çilehane Camii. Çilehaneleri ile insana, kendini dinleme ve kendine dönme imkanı sunan bu cami, Pir İlyas’ın türbesinin gölgesinde asude ve fersude duruyor. Ayrılmak istemiyorsunuz bu küçük çilehane odalarından; ancak hayat sizi size bırakmıyor ki.
Aşağı salınırken, Sofular camiine elli adım yakındasınız. Bir merhaba demeden geçmeyin ne olur!
Mehmet Paşa Camii’ne ara sokaklardan inip onun da manevi feyzini alıyorum. Bu cami, haziresinde misafir ettiği âlimleri ve velileri ile ne kadar övünse azdır. 
Ancak Selağzı/ Anıt/ Yavuz Sultan Selim Meydanına inince karşınıza dimdik duran bir Osmanlı camii çıkacak: Gümüşlü Camii. Bu caminin yüzyıllar boyu böyle dimdik durması insanı hayretten hayrete düşürüyor. 1326’dan 2015’e varın siz hesaplayın. Kubbesinin ahşap olması da ayrıca hayret-amiz bir durum.  
Artık etrafınızda yirmi adımda bir cami bulmanız mümkün. Nereye baksanız bir minare görebilirsiniz. Bir şehrin en büyük serveti olan üç şey buradan açık ve net görülüyor: Kale, Kule, Kubbe.
Ana caddede ilerlerseniz, on adım sonra Pir Mehmet Çelebi Camii, küçücük ama o kadar da inci tanesi gibi değerli duruyor karşınızda. Bu caminin ön cephesindeki tuğlaların dizilişine iyi bakınız; çünkü her biri Muhammed, Muhammed, Muhammed… adını ifade ediyor. Tabii ki eski yazı ile…
On, on beş adım sonra Kilari Süleyman Ağa Camii sizi karşılıyor, gülümseyerek. Çarşının ortasında ve “Burası bir Müslüman kentidir.” demek için dikilmiş gibi.
Başınızı kaldırın yukarıya doğru bakın, ne gördünüz? Burmalı bir minare değil mi? Evet, işte bu burmalı minare Selçukludan kalma bir şaheserdir. Sivas’a gitmeden, Sivas’ı yaşamak isteyenler için ideal bir mekandır. Sivas’taki camilerin bir kardeşi gibi, sessiz ve sakin konumu ile sizi çarşının hay huyundan çekip alabilecek güce sahip.       
Burası Amasya, yarım saatten fazla bir mekanda kalmak gezinizi birkaç güne çıkarmanızı gerektirir. Bu yüzden, hızlı adımlarla oradan da aşağı iniyorum; ancak aklım Amasya’nın ilk camii Fethiye’de kalıyor. Fetihten sonra kiliseden camiye çevrilen bu eser, daha hala büyük camları ile kilise havasını yaşatıyor, biliyorum; ancak oraya çıkmayı gözüm kesmiyor. 
Aşağıda saraçların, yani ayakkabıcıların camii: Saraçhane Camii. Bu cami iki ayrı dönemde yapılmış ve iki ayrı kitabeye, iki ayrı mihraba, iki ayrı kubbeye ve ortada tek minareye sahip. İki kubbe arasında böyle bir minare başka yerde görülemez; çünkü bu cami bir istisna. 
Sizi bir de Basık Köprü’den Yeşilırmak’ın karşısına geçirmek zorundayım. Merak etmeyin orası da yirmi adım. İşte dar sokakları ile Hatuniye Mahallesi ve Hatuniye Camii. Fatih’in hanımı Bülbül Hatun için yapılan bu eser, sanki pek çok badire atlatmış gibi. İçinde hiç süslemesi olamaması, bir kadın için yaptırılması ile mütenasip değil. Başına neler geldiğini Allah bilir…
Madenüs Köprüsünden tekrar Yeşilırmak’ın karşısına geçince kendinizi birden İstanbul’da hissediyorsunuz. Karşınızda selatin camilerinin en güzellerinden biri: Sultan II. Bayezid Camii. Bu cami hakkında bir saat konuşsanız yeri vardır; ne var ki gezecek daha bir düzine eser daha bizi beklemekte. Yine de İmaret Camii de denilen bu caminin tam bir külliye olduğunu söylemeden geçmek olmaz. Bir selatin- yani sultan- camiinin tüm özellikleri bu camide mevcuttur: çifte minareler, görkemli sütunlar, müezzin mahfilleri… kuş sarayına kadar her şey bu camide mevcuttur. Etrafında ise medreseden aşevine kadar her türlü hizmet kurumları sıralanmış.
Sizi, bu sefer beş yüz adım öteye götürmem gerekecek: Gökmedrese Camii. Bu caminin bir medrese olarak yapıldığı ve özellikle gök bilimleri ile ilgilenen bir rasathane olduğu rivayetleri var. Ancak bugün için “gök-yeşil” çinilerden yapılmış kubbesi onu gök medrese yapıyor. Yıldız piramidal denilen bu kubbe, insanı kendine hayran bırakıyor. Caminin banisi Torumtay’a dua okuyup on beş adım aşağıdaki Yörgüç Paşa Camiine iniyorum.
Yörgüç Paşa ise Fatih’in paşalarından birisidir. Caminin en ilginç yanı giriş kapısının üzerindeki tonozun birleştiği noktada bir kuş evinin olmasıdır. Ne kadar ince bir düşünce ki mimari ile tabiat birbirini korumaya söz vermiş. Bu huzurlu mekan Amasya’daki son tarihi camidir. Ancak sizleri yeni yapılan Hz. Ömer Camii’ne kadar götürmeden bırakmayacağımı yazının başlığından anlamışsınızdır. 
Yörgüç Paşa’dan ırmağın karşısına geçmeli ve yeni yapılan İstasyon Camiine beş yüz metre yürümeliyiz. Artık camilerin arası beşer yüz metreyi aşıyor; çünkü buralar tarihi bölgeler değil. Ancak İstasyon Camiinin yirmi adım sonrasında bir mescid var ki söylemeden geçilemez: Kurtboğan Evliyası Türbesi ve Mescidi.
Bu mescid de huzurun yudumlandığı mekanlardan biridir. Buradaki evliya şöyle diyor:
Yetişmez mi bu şehrin halkına bu nimet-i bâri
Burada medfundur Şeyh Hamza hazretleri
Şeyh Hamza Hazretleri Akşemseddin’in babasıdır, bir dua okumadan geçmeyin, sakın. 
Bu mescitten sonra yine irili ufaklı camiler mevcut olmakla birlikte, Amasya’nın son büyük camii, Hz. Ömer  Camii adıyla, bin adım ileride, Şeyhcui Mahallesinde yükseliyor. Sultan Bayezid Camiinin bir kopyası olan bu eser, adım başı cami geleneğinin son ürünüdür. Bittiği zaman Amasya’nın Cumhuriyet Devri camileri içinde en güzeli olacak, belli.
Bu çil çil kubbelere birileri israf diyebilir; ancak insanların kendilerini huzurun kollarına atıp sağlık buldukları bu yerler olmasa, aynı sıklıkla hastane yapmak zorunda kalırdık. 
Ey Amasya, İsmail Şirvani Türbesinden buraya kadar cemaatle namaza yetişemeyeceğim bir mekan bırakmamışsın. Ey ecdadım sad hezar şükran.  
 
Metin HAKVERDİOĞLU
 

Özəl Xəbər
Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN