Azerbaycan Gezi Rehberi

Tarix: 24-12-2014 // saat: 12:15
Sevgili Dostlar,
Eğer Azerbaycan’a gitmek isterseniz aşağıdaki hususlara dikkat etmenizi tavsiye ederim.
1. Azerbaycan Türkiye’den üç kat daha pahalı bir ülkededir, sakın aldanıp da az para ile gitmeyin. Sadece petrol konusunda sıkıntınız olmaz, benzin bize göre ucuz; ancak diğer her şey üç katı. Bir porsiyon tatlıyı otelde on Manat’a yersiniz, yaklaşık otuz Lira vermiş olursunuz.
2. Trafik konusunda sadece Bakü’de problem yaşarsınız. Bakü’deyseniz ve saat de iş çıkışı saati ise trafiğe çıkmamanızı hararetle tavsiye ederim. Allah’ım bu ne çok araba, bu ne çok kargaşa, bu ne büyük şehir demekten kendinizi alamazsınız. Benden demesi, bir trafik lambasından dört veya beşinci yanışında geçebilirsiniz ve sinir olursunuz. Ama diğer şehirler asude ve fersude…
Bir de yolların genelini söyleyeyim: Azerbaycan yolları hep çift şerit veya çift şerit olma yolunda. İlginç olanı ne biliyor musunuz? Orada yol yapım şantiyelerinde hep Türk ve Azerbaycan bayrakları dalgalanıyor; yani oradaki yolları da bizim şirketler yapıyor. Herhalde, Türkiye yolları bitince aynı tecrübeyi orada kullanıyorlar. Benim gezdiğim Şirvan platosunda her yer düz olduğu için yol yapmak çok basit; ancak Kafkas dağlarının olduğu kuzey kesimlerde ve Karabağ dağlarının olduğu batı kesiminde işler daha da zor olsa gerek. Azerbaycan’daki otobüslerin çoğu bizim on yıl önce kullandıklarımızdan. Ama yollar düz olduğu için hiç sıkıntı hissedilmiyor.
Bir de Gürcistan’ın durumunu söylemeden geçmeyeyim: Gürcistan Azerbaycan’a göre geri kalmış bir ülke. Yolları hep tek şerit, üretim, tarım, sanayi yok denecek kadar az.
3. İnsanî ilişkilerde aşırı sıcak bir tavır sergileyen kişiler size Türkiye özlemi yaşatmayacak. Merkezlerden uzaklaştıkça insanların samimiyeti daha da artıyor. Size her türlü ikramı yapmak için yarışıyorlar. Hayat pahalılığı da nispeten azalıyor. Sizin Türkiye’den geldiğinizi anlayan insanlar, hemen etrafınız sarıp geçmişte yaşadıklarından ve Ermeni zulmünden, Rus baskısından bahsediyor. Özellikle cami ve medreselerin nasıl yıkıldığını ve insanların bu camiler önünde nasıl kurşuna dizildiğini anlatıyorlar. Gözleri dolu dolu anlatılan bu olaylar nerdeyse her şehirde aynı. Bizim Sovyet rejiminde yetmiş yıl azap çekmiş dediğimiz insanlar, hayır diyor, biz iki yüz yıldır Rus ve Ermeni’den muzdaribiz!
Milli duyguların, özellikle Türk milliyetçiliğinin Azerbaycan’da zirvede olduğunu görürseniz şaşırmayınız. Neredeyse her sohbetin sonunda Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur, diyenler göreceksiniz.
Dini yönden ise yatağını arayan bir ırmak misali…
4. Azerbaycan’da yemek için hiç sıkıntı çekmezsiniz; çünkü her yerde et yemekleri yapılıyor. Bu yemekler aynı bizim damak tadımıza uygun, bizim baharatlarımızla bire bir benzeşiyor. Ancak… eğer Hazar’dan balık yiyeceğim diyorsanız, özellikle beyaz ve kılçıksız bir balık tutuyorlar, ısrarla ondan isteyin. Allah’ım böyle bir balık olamaz…
Narın Azerbaycan’daki saltanatı ise tartışma götürmez. Neredeyse her sofrada nar bulunur. Hiç tanımadığınız meyveler ve sebzeler ise işin cabasıdır.
5. Tabiat güzelliği olarak ise Bakü tartışılmaz bir üne sahip, bir yönüyle aynı İstanbul’a benziyor, bir yönüyle Ankara. Denizin verdiği İstanbul esintileri, başkentin ağırlığı ile birleşiyor, burada. Ancak Bakü etrafında elli altmış kilometrelik bir bozkır herkesi şaşırtıyor. Denize bu kadar yakın bir coğrafyanın tam bir bozkır olması ve bir tane ağaç bile yetiştirememesi insanı şaşkına çeviriyor. Şirvan platosuna çıktığınızda Şamahı kenti ile yeşillikler görünmeye başlıyor ve Kür ırmağı ile bir cennete dönen ova önünüzde sonsuz hissi vererek uzanıyor.
Bu Şirvan ovası/ platosu Konya ovasından daha düz ve daha geniş. Ufukta bir tarafta Kafkas dağları, bir tarafta Karabağ dağları görünüyor. Dört, beş saat yol aldığınız halde görüntü hiç değişmiyor. Hep ova, hep düzlük, hep yeşillik…
Burada yine Gül Kokulu Mevlana romanımdan bir ayrılık sahnesi paylaşmak istiyorum. Bu güzel diyarı, bir daha dönememek üzere terk eden İsmail Şirvanî bakın neler hissediyor:
“Son defa Kürdemir’e bakıp, “Hoşça kal rahmetli annem, hoşça kal rahmetli babam, hoşça kal Yahya Şirvânî diyarı, hoşça kal.” dedim. Belki buralara bir daha bahar çok geç gelecekti; ancak mutlaka mutlaka bir gün, o baharı getiren güneş de doğacaktı. Gözlerim doldu, Has Mehemmed’e sarılıp birbirimizi teselliye çalıştık. Bu sulu gözlülüğüm annemden geçse gerek; çünkü annem Veysel Karanî soyundandı ve sanki Vesyel Karanî’nin Peygamber hasreti ile hiç kurumayan gözleri bize miras kalmıştı. Nedense hiçbir yerde, ağladığım için rencide edilmedim; erkek adam, bir şeyh ağlar mı demedi kimse. Demek ki kalpten gelenin tezahür etmesine hiç kimse bir şey diyemiyordu.
Has Mehemmed’ime “Mahzun olma, Allah-u Tealâ bizimle beraberdir.”dedim; ayrıldık. Elveda Şirvan, Allah bilir, bir daha Şamahı Cuma Camii’nde namaz kılmak nasip olur mu?

Cefâ-yı tîr-i hicrânı vatandan göçmeyen bilmez
Mezak-ı gülşeni hâşâk ü hârı biçmeyen bilmez
[Ayrılık okunun acısını vatandan göçmeyen bilmez.
Gül bahçesinin dikeninin acı veren tadını, biçmeyen bilmez.]
Metin HAKVERDİOĞLU
Mir Hamza Nigarî divanından alınıştır.
 

Özəl Xəbər
Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN