Azerbaycan’da da siyaset nasıl cerayan eder, kim iktidar, kim muhalefet inanın bilmem; ancak bildiğim bir şeye varsa o da Haydar Aliyev tüm Türk dünyasına muhteşem bir parola vermiştir: İki devlet bir millet! Onu Türk milletinin gönlünde ölümsüzleştiren bu prensibi bizlere hediye etmesidir. Şimdi bir Azerbaycanlı kardeşim bir Türkiyeli kardeşi ile karşılaşında “İki devlet bir milletin fertleriyiz.”deyip sarılıyor. Bir Kırgız bir Azeri’ye, bir Kazak bir Özbek’e, bir Türkmen bir Uygur’a bu cümle ile sarılyor. Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene ve Yurtta sulh cihanda sulh!” sözünden sonra birbirimize sarılmamıza vesile olan en güzel söz bu sözdür: “Biz iki devlet bir milletiz!”
Dostlar,
Haydar Aliyev, hayatı boyunca bir ülkünün insanı oldu: Özgür Azerbaycan. Ne mutlu ona ki bu hayalini gerçekleştirdikten sonra gözlerini yumdu. Ne mutlu ona ki idealindeki ülkeyi inşa etmek bahtiyarlığına erdikten sonra dünyasını değişti. Ve ne mutlu ona ki “Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez!” diyen Mehmet Emin Resulzade’nin sözünü yerde koymamanın mutluluğu ona nasip oldu, Hemeryelik gününü bayram ilan etmek onun alnına yazılmıştı.
Dostlar,
Türk milleti her bir boyunda “beyler” çıkartmakta ve devlet kurmakta mahir olduğunu son on onbeş yılda bir daha göstermiştir. İşte Azerbaycan bu kaabiliyetimizin en güzide nişanesidir. Küllerinden doğmak denilen hadise bu olsa gerektir. Düşünebiliyor musunuz, 1990’lı yılların başında Allah demenin yasak olduğu bir ülkede, Mir Hamza Nigari hakkında sempozyumlar düzenliyoruz ve İslam’ın en samimi hallerini, ılımlı rüzgarlarını o diyardan devşirip tekrar Anadolu’ya dönüyoruz. Şirvan'dan, bir kez daha dünyaya İslam’ın en güzel yorumu olan yolları inşaa ediyoruz. Bin yıl önce ışın ışın dünyaya yayılan Seyyid Yahya Şirvani’nin torunları yine iş başındalar. Yine ışık ışık, dalga dalga dünyaya tasavvuf nedir, hoş görü nedir, sevgi nedir öğretiyorlar. Beş yüz yıl önce İsmail Şirvani ile Anadolu’yu ve Kafkasları nura boğan, Mir Hamza’nın şiirleri ile kalpleri yuyan hareket tekrar uyanıyor ve kalpler fethediyor. Eğer dünyada İslami terör diye bir sapkın yol varsa bunun sebebi, daha henüz o bölgelerin bu ışıklardan nasibe dar olmamasındır. Göreceksiniz, âtînin en gür sadası yine Azerbaycan’dan yükselecektir. Yine en temiz İslami anlayışlar oradan insanlığı nurlandıracaktır. Bekle dünya yeni Seyyid Yahya Şirvaniler, İsmail Şiravaniler, Mir Hamza Nigari-i Karabagiler geliyor. Bekleyin İslamı şiddetle, zulümle, gerilikle aynı kefeye sokanlar, bu doğan güneş sizin dide-i huffaşınızı da kör edecektir.
Dostlar,
Beni bu kadar rahat konuşturan ve Azebaycan konusunda ümitvar eden kimdir? Bakü’den dünyaya ümit ışıkları saçan kimdir? Tabii ki Haydar Aliyevdir. Onun ileri görüşlü devlet adamlığı sayesinde Azerbaycan sağlam bir temele oturmuştur.
Bakın size onun zekasının bir nişanesi olan esprili bir anısı ile veda edeyim:
Karabağ Ermenilerce işgal edilince Moskova’da bir toplantı yapılır. Toplantıda Ermeni delegesi Karabağ’ın kadim Ermeni yurdu olduğunu iddia edip durur. Azerbaycan Devlet Başkanı olarak Haydar Aliyev şöyle bir suçlamada bulunur: “Ben genliğimde Karabağ’da bir derede yıkanıyordum. Bir de baktın benim dere kenarına çıkardığım elibiselerimi iki tane Ermeni çalmış kaçıyor. Bu Ermeniler nasıl bir yavuz hırsızdır.”
Bunun üzerine Ermeni Devlet Başkanı şöyle karşılık verir: “Ne münasebet, senin gençlik yıllarında Karabağ’da Ermeni yoktu ki!”
Aliyev taşı gediğine koyar: “Ben de onu demek istiyorum ya, Karabağ, Ermenilerin kadim yurdu değildir. Olmamıştır, olamaz!”
Ermeni devlet başkanı düştüğü hatayı farkedince ne yaptı bilemeyiz; ancak bildiğimiz bir şey var o da: “Azerbaycan’ı müstakil ve bağımsız kılan Türk gücü, bir gün (inşallah çok yakında) Karabağ’ı da ana yurduna geri katacaktır.
Ey Türk Milleti!
Sen Haydar Aliyev gibi, Atatürk gibi, Nazabeyev gibi, Türkmen Başı gibi liderler yetiştirdiğin sürece senin ilini kim bozabilir?
Ne mutlu Türk’üm diyene!