PORTRELER 14 BEN SAPPHO/SAFO DEĞİLİM: MİHRÎ HATUN

Sevgili Dostlar,
Mihrî Hatun, tam beş yüz yıl önce, burada, Amasya’da Tazarruname adlı bir eser ile Tanrıya yakarmış ve tüm dünyadan bu yakarış duyulmuş. Amasya’da duyanınız oldu mu?
Dostlar,
İnanın öyle mümbit bir kültür höyüğünün üstünde oturuyoruz ki hangi kitabı karıştırsanız karşınıza büyük bir âlim, şair, veli veya hattat çıkıyor. Bu şehir, tam bir tarih höyüğü; ancak üstündekiler arkeolog değil.
 

Tarix: 1-3-2016 // saat: 16:00
Sevgili Dostlar,
Mihrî Hatun, tam beş yüz yıl önce, burada, Amasya’da Tazarruname adlı bir eser ile Tanrıya yakarmış ve tüm dünyadan bu yakarış duyulmuş. Amasya’da duyanınız oldu mu?
Dostlar,
İnanın öyle mümbit bir kültür höyüğünün üstünde oturuyoruz ki hangi kitabı karıştırsanız karşınıza büyük bir âlim, şair, veli veya hattat çıkıyor. Bu şehir, tam bir tarih höyüğü; ancak üstündekiler arkeolog değil.
Hatırlar mısınız, geçen yazılarımda Mihrî’nin eserini ve ismini Ruslar ve Amerikalılar bizden elli yıl önce dünyaya duyurmuşlar, demiştim.
İşte bu elli yılın sonunda o şair ve eseri ile ilgili tekrar incelemeler yapıyor ve şaşkınlıklar içinde kalıyorum. Bu Mihrî Hatun denilen hanımefendi ne derin, ne âlim, ne mübarek bir insanmış, şaşıp kalıyorum.
Yıllar önce tanıştığım bu bayan şair, Osmanlının en değerlileri sırasında en başlara oturmuş; divanına her göz atana ab-ı hayat bahşedip durmaktadır. Azerbaycan Şamahı’dan halveti nurunu Anadolu'ya getiren Pir İlyas’ın torunu olmasından mıdır nedir, nefis terbiyesinde zirve bir şahsiyet olmuş, kalpleri Tazarrunamesi ile Hakk sevgisiyle doldurmuştur.
Şu anda onun Tazarruname adlı o eserini tahlile çalışıyorum. Bizim "tazarru" ne demek diye sözlükler karıştırmak zorunda kaldığımız bir devirde onu anlamamız tabii ki zor olacak; ancak yine de bir yerden başlamalı değil mi?
Dostlar,
Sakın yazıyı okumaktan vazgeçmeyin, öyle ağır Osmanlıca şiirlerle sizi boğmak niyetinde değilim. Ayrıca, bakın ben neler biliyorum, siz hiçbir şey bilmiyorsunuz deme havasında da değilim, inanın.
Sadece şunu söylemenin gayretindeyim: Allah bize müthiş bir zeka ve gönül vermiş, bu iki varlığımız bizi abad etmeye yeter de artar bile. Gelin bu zekice ve içli duygularla dolu eserlere soğuk kalmayalım. Yabancıların bizi anlamaya çalıştığı kadar biz, kendimizi anlamaya çalışalım, cevherimizi işleyip dünyaya sunalım.
Bakınız Mihrî Tazarruname adlı bu yakarış eserine nasıl başlıyor:
Yazdı cân levḥasında bismillâh
Ḳudret-i lâ ilâhe illallâh
Lâ ilâhe illallâh’ın kudreti can levhasında bismillah yazdı.
Gösterür toġrı yol bi-ḥamdillâh
Ḥimmet-i lâ ilâhe illallâh
Lâ ilâhe illallâh’ın himmeti Allah’a şükürler olsun ki doğru yolu gösterir.
Dü-cihâna ṭolı durur lâ-şek
Şöhret-i lâ-ilâhe illallâh
Lâ ilâhe illallâh’ın şöhreti şüphesiz iki cihana dolmuştur.
Ehl-i ‘aşḳ dillerin müşerref ider
Ṣoḥbet-i lâ ilâhe illallâh
Lâ ilâhe illallâh’ın sohbeti aşk ehlinin gönüllerini şerfelendirmiştir.
İrgürür ḫaste dillere ṣıḥḥat
Şerbet-i lâ-ilâhe illallâh
Lâ ilâhe illallâh’ın şerbeti hasta gönüllere sıhhat ulaştırmıştır.
Böyle içten ve mantıklı konuşan bir kadın ne mesajlarla yüklü bir eser donatmıştır, tahmin edebiliyor musunuz. Ben tahmin ediyorum, çünkü okumaya anlamaya gayret ediyorum. Emin olun İngilizce öğrenmeye harcadığım vaktin yarısını kültürümü anlamaya harcasam şu anda dünyanın en ünlü âlimlerinden olurdum. Ucundan, kıyısından okuduğum halde ne zenginlikler gördüm ne zenginlikler.
Dostlar,
Mihrî’nin bir hayat felsefesi vardır ve şu beyitle özetlenir:
Şöyle teşhiṣ eyledüm Mihrî cihânun lezzetin
‘İlm ile ṣavm u ṣalât imiş ḳalanı hiç imiş
Ey Mihrî, hayatta cihanın lezzetini şöyle tespit ettim; bunlar ilim öğrenmek, oruç tutmak, namaz kılmak imiş; geri kalanı koca bir hiç imiş.
Bence beş yüz yıl geçse de bu mesaj henüz eskimemiş, sizce?
Başlıkta ne demek istediğimi de söyleyip sözümü bitireyim.
Dostlar,
Bir grup insan onun, evlenmemiş olarak otuz yaşlarının sonunda Hakk’a yürümüş olmasından ve şiirlerinde erkeksi bir havanın bulunmasından yola çıkarak onu feminist ilan etmeye çalışmaktadır. Bu feminist yaftasının ana kaynağı da Sappho adlı bir Yunanlı kadın şairin Limni’deki hayatına bağlanır. Limni’de milattan önce yaşamış, hiç evlenmemiş, ahlaka mugayyir şiirler yazmakla meşgul olmuş, bugün feministlere ilham veren bu kadın, bizim şairimize sıfat olarak yakıştırılmaktadır. Türk Sappho’su Mihrî denmektedir.
Açık ve net söylüyorum dostlar, Mihrî Hatun’un hayatını ve eserlerini incelemiş bir kişi olarak diyorum, ona yakışacak son sıfat Sappho olurdu. Çünkü o güzel görünümü yanında ahlakın da zirvesinde idi. Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Dedim ya o, Amasya’nın manevi lideri Pir Sücaeedin İlyas’ın(Pir İlyas-Pirler) torunudur. Ona bu gibi yakıştırmalar bühtandır. Mihrî’nin eserinin ve devrin tezkirelerinin birleştiği tek cümle vardır: Mihrî; ahlaklı, mütedeyyin, güzel bir insandı.
Allah iftiradan saklasın. Allah rahmet eylesin.
Metin HAKVERDİOĞLU
 

Özəl Xəbər
Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN