Dostlar,
Bir dönemin kudretli siyasetçisi Alparslan Türkeş nasıl bir insandır? Onun hayatından her Türk gencinin çıkaracağı bir ders var mıdır? Nasıl bir millete sahipiz ki her konjontüre göre liderler çıkarıyoruz? Nasıl Alparslan Türkeş olunur?
Gençler,
Kıbrıs’ta doğan, Kuleli Askeri Okulu’nda kendisini bulan, Orduda en önemli noktalarda sınanan, Kominizme karşı –kendi telaffuzu ile komonizm- dünyanın her yerinde eğitim alan, NATO’da görev alarak dünya ahvalini tanıyan; ama her yerde hakkı ve milletini savunan bir şahsiyetten bahsediyorum. Alparslan Türkeş olmak demek, doğru bildiği yolda “darbe” yapmaktan da çekinmemek; darbe yapan arkadaşları yanılınca “karşı darbe” yapmaktan da korkmamaktır. 27 Mayıs Darbesinde görev almakla birlikte darbenin yanlış yola saptığını görünce hemen karşı çıkabilmek cesaretini göstermiş ve sürgüne gönderildiği Hindistan’dan bile “Menderes’i Asmayın!” diye haykırmıştır.
Bugünün gençliği, özellikle “Komünist” SSCB’nin ne olduğundan haberdar değildir. Bu bağlamda Türkeş’i ayrımcılık ve gençleri çatıştırmakla suçlayabilirler; ancak gençler, eğer Kırım’ın nasıl kıyıldığını, tüm Türk dünyasının Ruslar tarafından nasıl bölündüğünü ve milyonlarca Müslüman Türk’ün katledildiğini, Ahıskalı'nın yurtsuz bırakıldığını, Azerbaycan Türk'ünün meydanlarda nasıl kurşuna dizildiğini, Türk âlim ve şairlerinin nasıl kurşuna dizildiğini biraz araştırırsanız, Alparslan Türkeş’in ne yapmak istediğini anlarsınız. Hayatı boyunca hep mücadele, hep mücadele diyen bu adamın başka derdi yok muydu? Neden hayatının onlarca yılını “Turan” adına hapsilerde geçirdi? Bir sebebi olmalı değil mi? Onlarca eser yazdı, gençliği uyardı, neden?
Gençler,
Sadece Cengiz Dağcı’nın romanlarını okuyunuz, Alparlan Türkeş’in Dokuz Işık’ının neleri aydınlatmaya çalıştığını hemen anlarsınız.
Bakınız bir gençliğin anayasa olarak gördüğü o Dokuz Işık şu ilkelerdi:
Milliyetçilik
Her şey Türk milleti için, Türk milleti ile beraber ve Türk milletine göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk milletine bağlılık, sevgi ve Türkiye devletine sadakat ve hizmettir.
Ülkücülük
Türklük gurur ve şuurunu İslam Ahlak ve Faziletleri doğrultusunda benimsemek ve benimsetmek.
Ahlakçılık
Türk milletinin ruhuna, örf ve âdetlerine uygun yüksek varlığını korumayı ve geliştirmeyi ön gören esaslara dayanır.
İlimcilik
Olayları ve varlığı ön yargılardan ve art düşüncelerden sıyırarak ilim mentalitesi ile incelemek ve girişilecek her çesit faaliyette ilmi önder yapmak prensibidir.
Toplumculuk
Her çeşit faaliyetin, toplumun yararına olacak şekilde yürütülmesi görüşüdür.
Köycülük
Köyleri tarım kentleri haline birleştirerek kalkındırmayı öngörür..
Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik
Birleşmiş Milletler Anayasasında yazılı bütün hürriyetlerin sağlanmasını gaye edinmiştir. İnsanların şahsiyet olarak geliştirilmesini toplumun kalkınması için yararlı bir yol olarak kabul eder.
Gelişmecilik ve Halkçılık
İnsanlar ve medeniyetler daima daha iyi, daha güzeli, daha mükemmeli istemek ve aramakla gelişir. Elde edinenle yetinmemek ve daima daha ilerisini istemek ve bunu elde etmek için gayret göstermek şuurudur. Ancak bu gayret ve çabalarda Türk milletinin tarihinden, milli benliğinden ve kökünden kopmadan yükselmek ve ilerlemek gayedir. Yapılacak her işte halka doğru, halkla beraber olmayı ilerlemenin, yükselmenin vazgeçilmez bir prensibi olarak kabul ederiz.
Endüstricilik ve Teknikçilik
Türk milletinin kalkınması için acele sanayileşmesi lazımdır.
Dokuz Işık görüşünün esasları gayet özet olarak bunlardır. Dokuz Işık, nasıl kapitalizmi, marksist sosyalizmi reddediyorsa, nasyonal sosyalizmi ve faşizmi de reddeder. Nasyonal sosyalizm ve faşizm, kapitalizmin dejenere bir sapması olup, insan hak ve hürriyetlerine inanmayan gerici diktatörlüklerdir. Dokuz Işık ise, insan sevgi ve saygısına dayanır, ferdi ve iktisadi hürriyetleri bir bütün olarak gerçekleştirmek isteyen demokratik bir görüştür. İlahlaştırılmış faşist devletçiliğe, putlaştırılmış nazist ırkçılığa inanılmaz. Fosilleşmiş şöhretlerin yaptığı gibi siyasi kariyerinin belirli bir dönemde faşist, belirli bir döneminde kapitalist, diğer bir döneminde sosyalist olmak, düşüncenin politika ahlakında yoktur. Ülkücüler, Türk´e aşık, Türk vatanına aşık Dokuz Işıkçıdırlar. Amaçları bu kutsal vatan üzerinde Büyük Türk milletinin ebediyen bağımsız yaşamasını sağlayacak milli görüşü çizmek, bunu savunmaktır. Alparslan Türkeş'e göre Türkler ile Kürtler kardeştir ve Turancılıkla bütün kardeş Türk halklarının birliğini hedefler.
Dostlar,
Aynı zamanda eniştemiz olan Alparslan Türkeş,-Amasya'dan evlidir- bir siyasetçiden öte, bir "aksakalımız" idi. O bir milletin kodlarını çözmeyi başarmış ve bu uğurda çalışacak bir gençlik yetiştirmiş ender liderlerdendir. Muhsin Yazıcıoğlu gibi kalbi yumuşak, bileği bükülmez gençler onun eseridir. Bugün Türkiye’de milyonlarca Türkeş’ler var, milyonlarca Muhsin’ler var, milyonlarca ülkücüler var. İşte bu milyonlar, Türk milletinin kızıl elmasına koşan yeni gençliğidir. Onlar “Nizam-ı Âlemi” kuracak ve “İlay-ı Kelimetullahı” gerçekleştirecek ülkücü-alperelerdir.
Nihal Atsız ile ona seslenelim:
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Onun ölümü de karakterine uygun oldu: çınarlar ayakta ölür:
Vatan millet aşkına geçen çileli ömür,
Yatak yorganda değil çınar ayakta ölür.
Yandı yürekler yandı yağan kar ile sönmez,
Milyonlar bir ağızdan diyor başbuğlar ölmez.
Basbuğlar ölmez, başbuğlar ölmez ...
Dostlar,
Biraz uzun oldu; ama son bir iki cümle ile bitiriyorum: “Gençlik atalarını iyi tanırsa, hak ve adalet uğruna hayatını feda edenlerin çileli hikayeleri ile karşılaşır. İşte onlardan biri de Türkeş’tir. Yukarıdaki başlıkta verdiğim marşı bizler şöyle okurduk: “Türk eşine Türk eşine Kıyar mı Hiç Türk eşine/ Bütün dünya kurban olsun Türk’ün Başbuğ Türkeş’ine!”
Not: Alparslan Türkeş, siyasi bir figür değil, Türk siyasi kültürünün dev bir mirasıdır. O yüzden dostlar, ne olur anlattığım her portrenin size neler kattığına dikkat ediniz, benim şucu, bucu olduğuma değil. Yakında soldan bir şairin portresini yazdığımda, sosyalist olduğuma mı hükmedeceksiniz?
Metin HAKVERDİOĞLU