Sevgili Dostlar,
Şairin ve şiirin ilmek ilmek işlediği bir ruha sahip milletten, bu duruma düşmek yüreğimin en derin yerlerini katılaştırıyor. Açık ve net hissediyorum ki kalbim her gün biraz daha katılaşıyor; şiirin hediye ettiği insanî duygularım her gün biraz daha azalıyor. Eminim sizlerin de şiir ile alakanızı azalttığınız dönemlerde böyle hissettiğiniz olmuştur.
Dostlar,
Milletimizin bir “şiir medeniyeti” olduğunu her araştırmacı söyler durur. Peki nasıl bir hayat tarzı vardı ki insanlar şaire ve şiire vakit ayıramıyordu? Osmanlı döneminde şair toplumun en büyük saygıyı gören ve topluma en fazla duygu ve düşünce serpen kişileri idi. Mesela, büyük şairler padişah ve vezirlerin yanında bulunur, onların bir anlamda duygusal dünyalarına yön verirlerdi. Pek çoğumuzun yalakalık olarak gördüğü “kasideler” ile devletin üst makamındaki insanlar yönelendirilirdi. Bir şair, padişahı veya vezirleri sadece övmüş olmak için kaside yazmaz idi. Onların iyi yönlerini sanatlı bir şeklide ortaya koyup daha iyi işler yapmaya teşvik eder idi. Gerekirse “hiciv” kılıcını çeker ve muhatabını yerden yere vurur idi. İnanamazsınız, Nedim gibi kasideleri ile tanınan bir şair bile, sevmediği devlet adamına şiir hediye etmezdi. En bilinen örneği, onun Sadrazam Ali Paşa’ya bir, iki kasideden fazla şiir yazmamasıdır. Oysa Damat İbrahim Paşa’yı çok sevdiği için yüzlerce kaside ile onu medhetmiştir. Gariptir, şairliğini yeni yeni kanıtladığı bir dönemde bu seçicilik, onun bize anlatılan karakteri ile taban tabana zıttır.
Dostlar,
Şu günlerde sizce devletin en üstünde olan insanlar ve halkın büyük bir ekseriyeti kimlere kulak veriyor? Tabi ki terör uzmanlarına, ekonomi üstadlarına, müzik programlarına, askeri yetkililere, gazetecilere, çok az da olsa tarihçilere, ilahiyatçılara… Peki edebiyatçılar, şairler, gönül insanları neredeler?
Dostlar,
Lirizmin zirvelernide dolaşan Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun’una nazire yazacak şairler nerede?
Kanuni ismini ölümsüzleştiren ve o padişahın mersiyesiyle çağlar boyu anılmasını sağlayan Baki nerede?
Dördüncü Murad’ın yaramaz şairi, hiciv ve fahriye üstadı Nef’i nerede?
Şuh, Lale Devri şairi Nedim bir şiir yazdığında tüm ülkede bir heyecan kaynağı oluyordu, nerede?
Kurtuluş savaşı sırasında halkı milli duygularla dimdik ayakta tutan Mehmet Akif nerede?
Bayrak şairimiz Arif Nihat nerede?
Solun, Mavi Gözlü Devi nerede?
Sağın, Kaldırımlar şairi nerede?
Yok, yok, yok!
Dostlar,
Televizyonlardan, salonlardan, devlet adamlarının ve halkın katından sürgün edilen şair ve şiir değildir; sürgün olan duygu dolu kalpler, yumuşacık yüreklerdir. İmdi TV’lerde terör uzmanlarının, askerî gözlemcilerin, ajanların, popçuların, topçuların saltanatı hüküm sürüyor; siz hiç “edebiyat ve şiir” programlarına rastlıyor musunuz?
Yakın zamanlarda statlarda şiir dinleyen bu millete ne oldu?
Bir şiirimde bu duygumu dile getirmiştim:
“Alsa da ruhumu bir kara sevdâ
Sakiyâ elvedâ Nabiyâ elvedâ!
Dalarsa yüreğim o eski yâda
Bakiyâ elvedâ Attilâ elvedâ!”
Yeni neslin harika şiirlere imza atacağını adım gibi biliyorum; yeni Mehmet Akifler, Vahapzadeler mutlaka çıkacaktır; ancak biraz ilgi, biraz ilgi!
Metin HAKVERDİOĞLU