İki Devlet, Bir Millet; İki Sevgi, Bir Nefret

Londra’da, kendimizi yalnız ve yabancı hissetimiz bir anda bizi evine davet eden dostum, sadece sevgi ve muhabbet yönünden dolup taşmıyordu; aynı zamanda fikirleri ile de taşkın bir sel gibi derin yollar açıyordu. Şunu açık ve net fark ettim ki “İki devlet, bir millete; iki sevgi, bir nefrete sahibiz.
Diğerlerini anladık da bu “nefret” ne ola ki dediğiniz duyar gibiyim.
 

Tarix: 1-9-2015 // saat: 14:55
Sevgili Dostlar,
Dünya üzerinde hayatımızı anlamlı kılan en güzel ve en sıcak duygulardan birisi dostluk ve kardeşliktir. İnsan dünyanın bir ucunda da olsa kendisine gülümseyen ve kardeşim diyen bir insanı görünce vatanında gibi hissediyor.
Dostlar,
Londra’da yaşayan Vusal Bey işte öyle bir dost, öyle bir kardeş, öyle bir güzel insan. Onun Londra’daki evinde geçirdiğimiz anlarda hep bunlar geçti aklımdan. Bir insan düşünün ki başka bir ülkenin insanı ile ecnebi memleketinde karşılaşıyor ve kardeşim diye sarıyor; aynı dili, dini, örfü, adeti ve sevgiyi paylaşıyor; bunun adı ancak ve ancak kardeşlik olur. Bizi ayıran Ermeni demir perdesine rağmen yürek seslerini, sevgi ile dolu dileklerini her yerde ve her an duyduğumuz bu insanlarla, ancak bir vücutta iki göz olabiliriz.
Dostlar,
Londra’da, kendimizi yalnız ve yabancı hissetimiz bir anda bizi evine davet eden dostum, sadece sevgi ve muhabbet yönünden dolup taşmıyordu; aynı zamanda fikirleri ile de taşkın bir sel gibi derin yollar açıyordu. Şunu açık ve net fark ettim ki “İki devlet, bir millete; iki sevgi, bir nefrete sahibiz.
Diğerlerini anladık da bu “nefret” ne ola ki dediğiniz duyar gibiyim.
Dostlar,
Biz Türkler iki gözümüzü nasıl seviyorsak öyle bir birimizi severiz; ancak ortak bir şeyden nefret edemeyiz. İşte dostlarımla yaptığım konuşmalarda ortak nefretimizin ne olduğunu da fark ettim: cehalet.
Diyeceksiniz ki bunu zaten herkes biliyor; ancak bilinmeyen şu: “Cehaletimizi gizlemek için kendimize düşmanlar icat edip ondan nefret ediyoruz. Hayır! Bizim tek düşmanımız var, cehalet. Onunla mücadele etmeye başladığımız anda düşmanlarımız bizim ticaret ortağımız olacaklar.
Dostlar şöyle düşünelim mi?
Eğer Irak ve Suriye eğitimli ve dünyanın küresel hızına ayak uyduran ülkeler olsaydı, yani bir İsveç olsaydı, bu hale gelir miydi? Aynı delikten kırk defa sokulur muydu? Daha yetmiş yıl önce birbirine giren Arap dünyası bugün aynı oyunla tekrar bir birini yiyor olur muydu? Dün Lauwrens’in yaptığını bugün birileri IŞİT ile tekrar ısıtıp sunmuyor mu?
Dostlar,
Finlandiya’nın savaşsız olarak Ruslardan kurtuluşunu okuyunuz. Göreceksiniz iyi yetişmiş ve cehalet çemberini kırmış insanların düşmanı korkak olur ve mümkünse iş ortağı olur. Bizler, dışarıdaki düşmanlardan çok, içimizdeki düşmana bakalım; cehaletimize bakalım.
Emin olun “oku” emriyle gelen Kuran-ı Kerim’i bile baştan sona okuyan sayımız yüzde onları geçmez. Peki hırsız ne yapsın? Siz kapıları açık bırakıp adeta adamın iştahını kabartıyorsunuz. O da tabiatının gereğini yapıp çalıp çalıp gidiyor.
Dostlar,
İki devlet bir millet; iki sevgi bir nefret işte budur. Dünya Türkleri, düşmanı Rus, Amerikalı, İngiliz, Ermeni gibi adlandırmamalı; düşmanın adı tek: cehalet! Malezya güzel bir örnektir, Kazakistan güzel bir örnektir, Azerbaycan güzel bir örnektir. İstenince ve mücadele edince cehalet bir memleketten kovulabilir; yeter ki istenilsin ve ısrar edilsin.
Emin olunuz Batı dünyasında gördüğüm en çarpıcı gerçek bu: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” İnsan da ancak ilimle, irfanla, dinle, diyanetle, şehirle, geçimle, özgür iradesi ile yaşar.
Namık Kemal’in dediği gibi:
"Ne mümkün zulm ile, bîdâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış, idrâki kaldır, muktedirsen âdemiyetten!"
İdrakli insanoğlu bir gün, düşmanın dışarıda değil içeride olduğunu ve kale kapılarını açanların dışarıda değil içeride olduğunu anlayacak ve şöyle haykıracak: Ey nefsim, en büyük düşmanım beni cehalete sürükleyen sensin!
İşte, iki devlet olsak da bir kardeş olduğumuzu hissederken aynı zamanda bunları da düşündük. Hislerimizi kalbimizde, düşüncelerimizi beynimizde yeşerttik.
Ey güzel insanlar diyarı Azerbaycan, sen ne güzel bir pınarsın ki İsmail Şirvanî ile Anadolu’yu ve Kafkasya’yı suladığın gibi, beni de Londra’da sevgiye ve ilgiye susadığım anda sevindirdin.
Teşekkürler Türk dünyasının parlayan yıldızının güzel insanları.
Karabağ’da görüşmek üzere…
Metin HAKVERDİOĞLU
 
 
 


 

Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN