Dostlar,
Londra’da ikinci haftamda bir sürpriz ile karşılaştım. İnanın, insanın gözlerinin bir anda dolması denilen hadiseyi bir İslamic Center’de, Cuma vaazında yaşadım. Camide yerimi aldığımda hiç böyle bir halet-i ruhiye yaşayacağımı ve gözlerimin pınarlarına bend vuramayacağımı düşünmemiştim.
Dostlar,
Lewisiam İslamic Center adlı bir camide her meşrepte ve renkte kardeşlerimle Cuma namazını kılmak için diz çöktüğümüzde, Türkiye’dekinden farklı olarak hoca efendi bir ezan peşinden hutbeye çıktı. Yeni geliştirdiğim İngilizce yeteneğimle kulaklarımı dört açmış diliyordum. Bir ara imamın “Muhammed Fatih” dediğini fark ettim. İlgim bir anda bir kat daha arttı. İmam efendinin temel konusu, gençlerin yanlış rol modeller seçmeleri idi. Bu rol modeller artistler, futbolcular, pop starlar değil İslam âleminin öncüleri olmalıdır, dedikten sonra tarihi şahsiyetlerin başına İstanbul’u 18 yaşında feth eden Fatih Sultan Mehmet’i yerleştirdi.
Dostlar,
Bizim o camide olduğumuz bilmeden, bir Osmanlı Padişahını dakikalarca methedilmesinden, ona rol model olarak dualar gönderilmesinden o kadar etkilendim ki göz pınarlarım kendini tutamadı. İçimde hem gurur hem de sürur vardı. Gururluydum çünkü imam, Peygamberimizin meşhur hadisini tekrar ederek, “Ne güzel komutan o komutan; ne güzel asker o asker” diyerek milletimi o yüce makamda anıyordu; sürurluydum çünkü dünyanın bir ucunda milletimin izlerini görebiliyordum. Allah’ım bir millete verdiğin bu şeref ne büyük bir şeref ki yüzlerce yıl sonra dahi, binlerce kilometre uzakta küfür ellerindeki Müslüman gençlere rol model oluyorduk. Allah’ım bu ne güzel bir tevafuk ki benim bulunduğum camide, Londra’da, yabancı bir dilde, başka milletlerden insanlar arasında atalarımın övülmesini dinliyordum. Osmanlının, Peygamberimizin duasına mazhar olduğunu bir kez daha işitiyorum.
Dostlar,
Dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da inananların en büyük sıkıntısı çözünük karakterli gençlerin yetişmesi. İnsanlar burada da birbiri ile ilişkileri kopmuş insanlardan şikayetçiler. Televizyon, internet, playsitation hastalığı her yeri sarmış durumda. İşte bu noktada herkes daha iyi bir dünya için birbirine sarılan, birbirini tanıyan ve özellikle geçmişini iyi bilen gençlik için mücadele ediyor.
Burada Hıristiyanlar da bunun mücadelesini veriyor ve bir mücadele yöntemi geliştiriyor: kütüphane toplantıları.
Gerçekten de dostlar, burada her hafta düzenli olarak kütüphanelerde altı aylıktan altı yaşına kadar bebekleri toplayıp şarkılar söylüyor, kütüphanenin havasını solutuyorlar. Nerdeyse her kütüphanede bu uygulama belli günlerde yapılıyor. Bebekler kitaplar içinde geziyor, şarkılar söyleten bir kişi ile anne veya babaları onlar için bir saat çocuklaşıyorlar.
Yani dostlar,
Onlarda da bir korku var: rol modellerin yanlış kişiler olması. İşte camilerde Osmanlının şanlı padişahları örnek gösterilerek gençlerin gözü açılmaya çalışılıyor, kütüphanelerde şarkılar söyletilerek bebeklerin geçmişle bağlantıları sağlamlaştırılıyor.
Dostlar,
Sosyal medya denilen ve zamanımızı heba eden; yararından çok zararı dokunan bir hastalıkla karşı karşıyayız. Ya yerinde ve zamanında kullanılan bir araç haline getireceğiz bu olguyu ya da çözünük karakterli ve rol modelleri sosyal medyadan olan bir gençlik yetiştireceğiz.
İnanın dostlar, dünya, gençliğinin kurtuluşunu okumada, tarihini, dinini, ahlakını ve kitabını bilmede arıyor ve buluyor. Bizler de kendimize bir bakalım, sosyal medyanın esiri gençler mi yetiştiriyoruz; yoksa Lewisiam İslamic Center’deki imamın işaret ettiği gibi Fatih Sultan Mehmet gibi gençler mi yetiştiriyoruz.
Dünyanın bir ucunda Türk milletine “ne güzel insan” dedirten Fatih Sultan Mehmet’e rahmetler olsun. Dünyanın her yerinde gençliğini zamanın fitnelerinden korumak için çabalayan dostlara selamlar olsun.
Metin HAKVERDİOĞLU