Mir Hamza Nigarî’yi Ziyaret
Sevgili Dostlar,
Dünyanın hangi noktasına baksanız mutsuz Müslümanlar, mutsuz Türkler mi görüyorsunuz? O halde bir yerlerde yanlış yapılan işler var demektir. Belki şöyle deyip kendimizi rahatlatabiliriz: “Dünya denilen şu gemide her zaman kavga, gürültü olmuştur ve olacaktır.” Ancak her dönemin bir acı ve gözyaşı sınırı olmalı değil mi?
Dostlar,
Son yıllarda Müslümanların ve Türklerin gözyaşının daha çok aktığını ve bu sıkıntının giderek büyüdüğünü esefle görüyorum. Peki, ne yapmalı da bu gözyaşı ve kan bir an önce dursun?
İşte dostlar bu noktada yine, “Çare Turanın inanç mimarlarındadır” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Güney komşularımızın Müslüman kimliği ile birbirine girmiş olması ve adeta bir cadı kazanında birbirini boğazlıyor olması ancak ve ancak inanç mimarlarının eksikliği veya göz ardı edilmesi, sesinin duyulmaması ile izah edilebilir. Bu coğrafyada yüzyıllarca huzur ve güvenliği sağlayan bir örnek varken neden devayı başka diyarlarda arıyoruz, anlayamıyorum.
Herkesin duyduğuna inandığım bir kıssa vardır: “Elmas bulmayı hayatının ana gayesi edinen bir kişi evini ocağını terk edip dünyayı dolaşmaya ve elmas tarlaları keşfetmeye karar verir. Zavallı karısını yıkık dökük bir bağ evinde bırakır, küçük derenin üzerinde kendi kurduğu köprüden geçip gider. Ancak yıllarca aramaya rağmen elmas bulamaz. Ölmeden önce bir kişiye elinde kalan birkaç eşyayı emanet eder. Eğer o ülkeye uğrarsa eşine vermesini rica eder. Emanetleri alan kişi bir süre sonra zavallı elmas avcısının evine uğrar ve emanetleri verir. Ancak küçük köprüden geçerken derede bir ışıltı fark eder. Merak edip dereye girer ve parlayan şeyin elmaslar olduğunu hayretler içinde görür.”
Yani Dostlar,
Elmas tarlası aslında bahçemizde olabilir, şöyle bir dönüp bakalım.
İşte ben bu bahçeye bakıyorum ve kardeşlik, dostluk ve cehaletle mücadele adına Mir Hamza Nigarî’yi görüyorum.
Geçen gün teravih namazına onun camiine misafir oldum. Şöyle camii-i şerifi dolaşıp etrafı seyrettim. Karşıda bir duvar gibi yükselen Amasya Kalesinin üzerinde altı-yedi günlük ay mutlu bir şekilde gülümsüyordu. Yeni yeni çiçeklerini patlatan ıhlamurlar cennet kokularını etrafa salarken, şadırvanda şakırdayan suyun sesiyle cennette miyim acaba dedirten bir halet-i ruhiye doğuyordu içimde. Şirvanlı Camii adını verdiğimiz mabet yavaş yavaş dolarken arka taraftan türbeye doğru ilerledim. Türbe yanındaki dut ağacı eliyle uzatır gibi bana tam tadında birkaç olgun dut verdi. Bunları Mir Hamza’nın ikramı olarak kabul edip türbeye yöneldim. Türbenin içi teravih namazına hazırlanan kadınlarla doluydu. Adeta bir sevgi çemberinin içinde mutlu gülümseyen sandukasını uzaktan selamladım. İnsanlar onun yanında kendini huzurlu, mutlu ve daha bir barışçıl hissediyordu. Camiye girince içimde ayrı bir ferahlık hissetim. Burayı restore ettiren ve bu ferah ortamı sağlayan Nermine Hanıma içimden dua ettim. Mir Hamza, oğlu Siraceddin, Akrabası Hacı Hasan Efendi ile içeride; dört karısı da türbenin haziresinde bizleri misafir ediyordu. Ruhumuz onların hiç ölmediğini, başak bir boyutta bizimle beraber olduğunu açıkça görüyordu.
Dostlar,
Eğer, yönümüzü Mir Hamza gibi alimlerin bulunduğu nurlu camilere çevirir, onların feyz ve bereketi ile kardeşlik ilahileri söylersek, ne kavgaların anlamı kalır, ne kısır çekişmelerin. Emin olun, biraz okumuş olsak, Mir Hamza gibi velilerin, bizler adına bu dünya ile savaştığını ve onu yendiğini aynelyakin görür, anlarız. Yani, onlar “Dünya denilen şu gemide her zaman kavga, gürültü olmuştur ve olacaktır.” diyenlere, “Hayır, kavga ve gürültünün; kan ve gözyaşının şeytanın bir oyunu olduğunu anlayın bilin.” demektedir. Onlar da acı çektiler, yanlış anlaşıldılar, iftiralara uğradılar; ancak her zaman onların hedefi dünya makamları veya dünya refahı yerine; nizam-ı âlem ve ilâ-yı kelimetullah oldu.
Dostlar,
Şeyh Seyyid Hamza Nigarî’nin sizlere selamı var. Şöyle deyin kurtulun diyor:
Allah’I Muhammed’i âli seven dostânız
Ne Sünnî’yiz ne Şiî bir halis Müslümanız
Şiî- Sünnî kavgasıyla bitap düşen Müslümanlar ve Türkler! Doğu Türkistan’da Müslüman Türkler katlediliyor, kafanızı kaldırıp bakabilecek gücünüz var mı?