Sevgili Dostlar,
Şair Eşref bir beytinde şöyle diyor:
Gözlerim ebnâ-yi âdemden o rütbe yıldı kim
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı
Gerçekten de bugün ebnâ-yı âleme; yani insanlığa, Eşref’in dediği gibi Fatiha istenecek bir makam değil, mezar taşımızı çalma ihtimali olan bir güruh olarak bakar olduk. Açıkçası, kapitalist bir dünyada manevi değerleri önemsemez ve maddi her şeyi cebe indirir hale geldik.
Peki, bu hale gelmemizde bize en büyük destek(!) nereden geliyor, biliyor muyuz? Kendime bu soruyu sorunca hiç tereddütsüz şu cevabı veriyorum: “Medusa etkisi yaratan ekrandan.”
Sevgili Dostlarım,
İnsanlık bugün bir çıkmazın içinde, bu gerçeği görebilmek için şöyle durup kendimizi tahlil etmemiz gerekiyor. Acaba bizi hangi yollarla yönlendiriyorlar? Bu yolların olumsuz etkilerinden kurtulmak mümkün mü?
Bu meseleyi geçmişten örnekler sunarak çözebilir miyiz?
Kesinlikle evet!
Hep bu olumsuz etkiyi azaltmanın yollarını düşünürken değişik yöntemler kullanan atalarımızı örnek vermeye çalışıyorum. Tekke ve zaviyelerde bu mesele o dönem için çözülmüştü. Bu yöntem, yani tekke ve zaviyede eğitim veya sosyalleşme şimdilerde yapılamayabilir.
O halde yeni yöntemler aranmalıdır.
Peki, gerçekten insanları sosyalleştirme adına Cumhuriyet Döneminde hiç mi arayışlar olmadı? Tabii ki oldu; ancak bugün onlar da kaybolmaya yüz tuttu.
Seksenli yıllarda Ülkü ocakları- o zamanki adı Bizim Ocak idi- bu misyonu darbeye rağmen yerine getirmeye çalıştı. Binlerce genç bu ocaklarda dinini, milliyetini, ahlakını öğrendi. Şahsen, o ocakların birisi olan İstanbul’da Gülhane Parkının yanında bulunan bir ocakta dini bilgilerini itmam eden binlerce genç arkadaşı tanıyorum. Her cuma bir ilahiyatlı akademisyen gelir, vaaz u nasihat ederdi. Her çarşamba ünlü bir yazar çağırılır, konuşturulur; ufuklarının açılması sağlanırdı. Ahmet Kabaklı Hocamızı orada tanımış ve kendisinden çok geniş feyizler almış pek çok kişi vardır, tanıdığım. Bu ocakta Ayasofya’nın ruhaniyeti mi vardı bilmiyorum; ancak her vakit namazını cemaatle kılarlardı. Bu sıcak ve samimi ortam onları saatlerce yürüyerek oraya gitmeye zorlardı.
Peki, şimdi bu kurum ne durumda? Hiç kimse Ülkü Ocaklarının veya Alperen Ocaklarının bırakın binlerce, yüzlerce bile genç çektiğini iddia edemez. Yani bir zamanların genç yetişkinlerini eğiten bu kurumlar, artık o kitleyi cezb edemiyor. Sebebi açık ve net: Medusa etkisi.
Peki, şimdilerde, Atatürkçü Düşünce Derneğine uğrayan kaldı mı?
Gençler artık sanal âlemde her şeyi öğrendiğini sanıyor. Onlar için bilgisayar oyunu en eğlenceli milli değer.
Aynı yıllarda MGV adıyla Milli Görüşçüler de genç yetişkinlere ulaşmaya ve onları milli, manevi değerlerle yoğurmaya çalışıyordu. Bu gençlerin sayısı da azımsanmayacak kadardı. Bugün onların da aynı sıkıntıyı çektiğinden eminim. Cemaatler, tarikatlar, cemiyetler hep aynı amaca matuf çaba gösterdi; ancak hepsi bugün yenik durumdalar. Göreceli olarak canlı olduğunu zanneden cemaatler de gurura kapılıp tek güç olduklarını ve yenilmeyeceklerini düşünerek aynı akıbete doğru yürüyorlar.
Sağ cenahın bu çabaları maalesef küçük siyasi çekişmelere heba edildi. Şu anda birbirine inanç yönünden en yakın olan kesimler birbirini suçlamaktan büyük çıkarlar umuyor. Aynı pastadan beslenen siyasi rakipler olduklarını düşünüp birbirlerini akıl almaz şekilde kırıyorlar. Bu kırıcı ortam bir nesli içine kapatıyor veya ekranlara hapsediyor.
Etrafınıza bir göz atın üç yaşındaki çocuklar bile babalarından önce, onların cep telefonlarına sarılıyorlar. Angry Bird için.
Kısacası Dostum,
Bir yanda milyonlar Medusa etkisinin altından Facebook çukurlarına yuvarlanırken, aileler bir bir dağılırken diğer yanda bizler çareler aramakta aciz kalıyoruz.
Keşke bir Necip Fazıl daha çıkıp
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak
Haykırsam kollarımı makas gibi açarak
Durun durun bir dünya iniyor tepemizden
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden
deyiverse ve bizleri küçük çıkarlar için birbirimizi yemekten kurtarmaya çalışsa.
Şair Eşref’in “İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı” dediği nesil, bugünün kapitalist dünyasında burnumuzun dibine kadar geldi. Ekrandaki “şiddet oyunları”ndan beslenen yeni nesil “aile içi şiddetin” en büyük müsebbibi. Bu nesil mezar taşımızı çalmadan, yeni arayışlara girelim. Tekkeye, dergâha, zaviyeye karşı olup ona alternatif üretemeyen bir toplum, bu sarmaldan kurtulamaz. Ocakları, vakıfları, cemaatleri, cemiyetleri ilgi görmeyen bu toplumu “MEDUSA ETKİSİ”ne teslim mi edeceğiz?
Benim çözüm önerilerim var; ama yanlış anlaşılır diye yazmıyorum.