İsmail Şirvanî’yi Ziyaret

Her veli kula da böyle bir mekan nasip olmaz. Ona Allahu Teala, öldükten sonra da Kur’an okunan bir mekanı nasip etmiş ve etrafını her daim Kur’an sesleri ile mamur etmiş.  

Tarix: 2-6-2015 // saat: 10:19
Dostlar,
Dün akşam namazını İsmail Şirvanî Hazretleri ile birlikte kıldım. Onun, seyrine doyum olmaz manzaraya sahip Yukarı Türbesinde beni beklediğini biliyordum. İçimde bir ürperme ile kapısına vardım, selam verip içeri girdim. Mezarların bulunduğu bahçeye doğru ilerlerken ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Dünyanın tüm güzel kokuları yanında, ahretin tüm ürperten duyguları koluma girip beni kanatlandırdı. Adeta uçarcasına dolaştığım bahçe, sanki Mekke- Medine toprağı gibi ferahlatıcı ve huzur verici idi. Allah’ım bu mekanın bir sırrı olmalı, deyip kendimi İsmail Şirvanî’nin sandukasına doğru uçmaya zorladım. Etrafımdaki hanımelleri, zambaklar, güller, hercailer, menekşeler… hem gülümsüyorlar hem de kokuları ile mest ediyorlardı. Evet, cennet vardır ve haktır, dedirten bir âleme geldiğimi anladım. Gözlerimde damlamak üzere titreyip duran bir gözyaşı damlası ile onun sandukasını görebileceğim açık bir pencereye geldim. İçeride yatan insan sanki benim babamdı, eşi ise benim annemdi. Başımı gökyüzüne kaldırdım. Gözümden iki damla yaş yanaklarıma süzülürken, mayısın dolu dolu bulutları da bir iki damla ile gözlerime yoldaş oldu. İçimi ürperten serin akşam yeli ile göklere daldım, onu andım, ona en kalbî dualarımı gönderdim. Ondan, Allah’a dua etmesini istedim: İstedim ki biz de onun gibi Hak âşığı olabilelim, istedim ki biz de onun kadar sevelim sevilelim.
Bu duygularla girdiğim mescit bölümünde Kur’an okuyan bülbüller ruhumu ayrı bir hazla huzura kavuşturdu. Kur’an Kursunun pırıl pırıl yavrucukları, yanlarındaki Şeyh, Hafız, Âlim, Fâzıl ve Allah dostu ve mücadele insanından habersiz bülbüller gibi şakıyordu.
İnanın Dostlar,
Her veli kula da böyle bir mekan nasip olmaz. Ona Allahu Teala, öldükten sonra da Kur’an okunan bir mekanı nasip etmiş ve etrafını her daim Kur’an sesleri ile mamur etmiş. İçimden tüm insanlığa, Alevîsine, Sünnîsine, Şafîsine, Hanbelîsine; Türk’üne, Kürd’üne, Çerkez’ine büyük bir muhabbet besleyerek tekbirimi aldım, namazımı kıldım. Herkese ama herkese dua ettim. Tüm insanlara, tüm canlılara Allah’ın sonsuz rahmetini diledim. İnanıyorum ki o mübarek makamda Rabbim, benim o dualarımın hepsini kabul etti.
Dostlar,
Özellikle Azerbaycan’daki Dostlar,
İstemeden ayrılmak zorunda kaldığım bu huzur adasından çıkarken Şirvanî Hazretleri yüreğime şunları fısıldadı:
Ey Oğul,
Sen ki beni arzu edip kapıma kadar gelmişsin, ben de sana iki çift söz hediye etmek isterim. Öncelikle Allah, bu mekana gelip bana selam verenleri selamete kavuştursun. Onlar bana değil, Rablerinin dergahına geliyorlar; ne mutlu Rabbinin dergahında el açanlara, ne mutlu Peygamberimizin sünnetini ihya edenlere.
Ey Nevelerim,
Azerbaycan’dan beni ziyarete geldiğinizde nasıl şad olduğumu bir Allah biler. Oraların; Kürdemir’in, Şamahı’nın, Kazak’ın, Bakü’nün, Gence’nin hasretini ancak sizi görende unuduram. Gelin, beni ziyaret eyleyin; gelin, bana dua edin. Ben de size dua edeyim.
Nevelerim,
Amasya boş bir şeher değildir. Burada Mir Hamza’m ve benim bulunmam tesadüf değil. Yüzlerce evliyanın mekanı olan bu memleket bizi bağrına bastı. Biz her daim burada kendimizi ana kucağında gibi rahat hissettik. Burayı ve bizleri yanız bırakmayın. Türbemin üst tarafındaki sudan bol bol için; o su Allahın izni ile her derde devadır. İşte bu da size ziyaretiniz için vereceğim dünyalık hediyemdir.
Ey Oğul,
Sesin Azerbaycan’a kadar yetiyorsa, aynen böyle söyle, dedi. İçimin ta derinliklerinden duyduğum bu sesi sizinle paylaştım dostlar. Keşke o uhrevî anı, o serin mayıs akşamında, o tek tek damlayan yağmur damlalarının altında, yüzlerce binlerce kişi olarak yaşasaydık.
Ama inanıyorum ki sizler o güzel insanı İsmail Şirvanî’yi benden daha iyi tanıyor ve onun halifesi Mir Hamza’yı benden daha çok seviyorsunuz.
Mir Hamza’nın,
Külbe-i ahzânıma gel ey habîb
Gör ne belâlar çereim ey tabîb
Âteş-i firkat ne sitemkâr imiş
Veh ne cefâ çekermiş garîb
Dizelerindeki ayrılık ızdırabını benden iyi anlarsınız.
Dostlar,
Gelin, bu mübarek insanları her fırsatta ziyaret edelim; onları sevelim, onlar tarafından sevilelim. Ben gittim işte bu kadar doldum, bu kadar taştım.
Sizler de bu, manevî sofradan nasipsiz kalmayın.
Not: Amasya’mızda Azerbaycan’dan gelecek karıdaşlarımıza mihmandar olacak bir derneğimiz mevcut: Azerbaycan Türkleri Kültür- Sanat ve Dayanışma Derneği. Bu dernek, eğer yeterince desteklenirse binlerce Azerbaycan göçmenini ata yurdundakilere aparar, oradaki qohumları ile tanış eyler; oradan gelenlere de Anadolu’nun kalbi Amasya’da mihmandar olar.
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz.
Metin HAKVERDİOĞLU
 

Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN