Sevgili Dostlar,
Ülküsünü, idealini hep dünyevî arzular üzerine kuran bir nesille iki cihan saadeti kazanmak mümkün müdür? Bir gençlik düşünün ki dünyanın her yerini saran kapitalizm virüsü ile mankurtlaşmış ve onun emrettiği şekilde, sadece dünyevî makamları ve kazanımları önceliyor. Şu anda maya tutan harika bir gençlik mevcut; ancak bu gençliğin iki şeyi eksik: kaynağını bilmek, hedefini bilmek.
Dostlar,
Ahmet Yesevî yüzyıllar önce bize bir alperen ruhu hediye etti. Bu ruh, adım adım Anadolu’ya geldi ve bizim Hacı Bektaş’ımız, Yunus’umuz; Yavuz’umuz, Kanuni’miz oldu. Ahmet Yesevî, insanlığın temel meselesinin idealsizlik olduğunu görmüş ve kendisine bir kızıl elma kararlaştırmıştı: İlay-ı kelimetullah, Nizam-ı âlem.
Dostlar,
Kılıç ile Kur’an’ın kardeşliği alp ile eren kelimesinde tam karşılığını bulur. Mangal yürekli yiğit Türklerin kılıçları, “alp” insanları doğurdu; Pamuk gibi Kur’an nuru taşıyan Türklerin duaları “eren” insanları yoğurdu. İşte bizler bu hamurun mayasından çoğaltılarak dünyaya nizam verdik, iki cihan saadetine erdik.
Bir gün insanlar dünya ahvalini sorgularken bizi şöyle anacaklar: Onlar Allah’ın kelamını dünyaya yaymak için yola çıkan ve nizam-ı âlemi sağlamadan evine dönmeyen yiğitlerdi.
Dostlar,
Bizler gittiğimiz yere adaletin, düzenin, kardeşliğin ve İslam’ın selametini taşıdık; kaos yerine kozmosu inşa ettik. Yani, ülkeleri içinden karıştırıp kan döküp veya aralarında ikilik çıkarıp onların en değerli mallarını çalmayı düşünmedik. Bizler ülküsü “nizam” olan, hedefi “insan” ve insanlık olan alperenleriz. Bize hangi elbise giydirilirse giydirilsin, biz buyuz, bu olarak yaşayacağız, bu akitle haşrolacağız.
Sevgili Dostlar,
İşte bu ülkü uğrunda, bu alperenlerin ruh ikiz olan Türk gençliği, mayasındaki sağlamlıkla mutlaka yeni ufuklara yürüyecektir. Meşhur hikayede Ömer Seyfettin, “Kızıl Elma Neresi?” sorusuna tüm yeniçerilerin ağzından cevap buluyordu: “Padişahımızın bizi götürdüğü yerdir!”
İşte Dostlar,
O padişahlar ki bir “kızıl elma”ya sahiptiler o da Ahmet Yesevî’nin ülküsüydü: İlay-ı kelimetullah ve nizam-ı âlem.
Şu anda, çok mümbit bir devir yaşıyoruz; tüm Türk yurtları kucaklaşmak için birbirine koşuyor. “İki devlet bir millet” sloganı her Türk yurdunda bayraklaşmış durumdadır. O halde gelin, şu pırıl pırlı gençliğimize bir kızıl elmayı hedef gösterelim. Araba, ev, makam, mevkii, şan, şöhret gibi dünyevî kızıl elmaların elinden sıyırıp, vatan, millet, adalet, nizam, ülkü, Alplik, erenlik, Müslümanlık gibi yüce değerleri değerler piramidimizin en zirvesine koyalım.
Sözlerin en kısa ve özü şair sözüdür. İşte Ozan Arif ne demek istediğimizi açık ve net ortaya koyuyor. Teşekkürler Ozan Arif ne güzel demişsin:
Benim davam açık, Allah davası
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
İlay-ı Kelimetullah davası
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
Dedem Saltuk Buğra Han’dan bu yana,
Türk-İslam ülküsü demişim ona,
O yüzden ülkücü denilmiş bana
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
Bu dava vatandır, dindir, millettir,
Bu dava devlet-i ebet müddettir,
Bendeki sevdası ilelebettir
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
Kan bozuk olmazsa mazi satılmaz,
Takım tutar gibi dava tutulmaz,
Moda da değildir her yıl atılmaz
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
Bu Ozan Arif’i bey yapsanız, bey!
Diyecektir size ‘Bu beylik de ney? ’
Davama kölelik daha güzel şey.
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
Günlük siyasi çekişmelerin üstünde, bir ve beraber olan tüm dünyadaki ülkücü alperenlerin kızıl elmasının aynı olduğunu görüyor ve kendimi çok ama çok mutlu hissediyorum.
Ne mutlu Türküm diyene!
Metin HAKVERDİOĞLU