Haftalardır saçlarını kestirmek istiyordun. Belki bugün onu da halledersin. Kıyafetlerin de eskimişti. Kuaföre gitmişken bir de alışveriş merkezine uğrarsın. Mağazalara yeni ne gelmiş acaba? Belki ev için de bir şeyler alırsın.
Yüzünü yıkayıp mutfağa geçiyorsun. Çay suyunun kaynamasını beklerken gözün cama takılıyor. Bahar gelmiş artık. Etrafı kaplayan yeşilin her tonunun yanında, beyaz çiçekler açmış ağaçlarda. Mahallenin kedisi de çimenlere yatmış kemik ısıtan havanın keyfini çıkarıyor. Süt beyaz tüyleri çimende yuvarlanmaktan kirlenmiş.
Su kaynayınca bir çay koyup televizyonu açıyorsun. Televizyonda büyük harflerle yazılmış bir haber: “Koronavirüs yayılmaya devam ediyor!" Arkasından “Dışarı çıkmayın!” uyarısı. İlgini çekiyor haber. Oturuşunu dikleştirip elindeki çayı masaya bırakıyorsun. Elin doğrudan kumandanın ses açma tuşuna gidiyor. Gözlerin ekrandaki her detayın üzerinde gezinirken söylenenlere kulak kesiliyorsun.
Günlerdir konuşuluyordu zaten bu konu, ama sen o kadar da ciddiye almamıştın. İşlerin bu duruma geleceği aklından bile geçmezdi. Ne olacak şimdi? Haberde insanların hasta olduğunu hatta öldüğünü konuşuyorlardı. Her yerde önlemler alınmaya başlamıştı. İnsanlar karantinadaydı. Peki, sen ne yapacaksın?
Telefona gelen bildirimin sesi düşüncelerinden ayırıp dünyaya bağlıyor seni. Mesaj patronundan. Ücretli izin uygulamaya karar vermişler, yani sen de artık evdesin.
Telefonu bırakıp tekrar düşüncelere dalıyorsun. Ne yapmak gerek bu durumda? Dışarı çıkmayı aklından geçirme. Belki de gidip evde kalacağın süre için alışveriş yapmalısın. Hızlıca maske ve eldiven takıp markete gidiyorsun. Bir sürü insan var gittiğin markette. Herkes delirmişçesine alışveriş yapıyor. Raflar bomboş kalmış. Çalışanlar da şaşkına dönmüş durumda. Neye yetişeceklerini şaşırmışlar. Neden ihtiyacı kadarını alıp gitmiyorlar ki! Niye kimse diğer insanları düşünmüyor! Ağzına kadar dolu sepetlerle bir adam geçiyor önünden. Raftaki her şeyi sepetine doldurmuş, ne aldığına bile bakmıyor, bulunsun da gerisi mühim değil. İhtiyacın kadarını alıp çıkıyorsun elinde poşetlerle.
Yoldan geçen bir sürü maskesiz insan var etrafta. Önlemlerini almamışlar. Sebepleri bile olmadan öylece dışarı çıkmışlar. Korona olma korkusu da yok, bulaştırırım bilinci de.
Anahtarı deliğine sokup kapıyı açıyorsun. Aldıklarını hemen balkona bırakıp eldivenleri atıyorsun. Maskeni de çıkarıp ellerini iyice yıkıyorsun.
Şimdi ne yapacaksın?
Yemeğini yerken içinde olduğun durum geliyor yine aklına. Aileni arıyorsun. Onlarla en çok konuşmaya ihtiyacın olduğu zamandasın. Uzun zamandır da ihmal ediyordun zaten onları. Baba evinde geçirdiğin zamanın kıymetini daha anlıyorsun şu an.
İnsansın işte… Kaybedene kadar kıymetini anlamıyorsun çoğu şeyin.
Bugün planladığın şeyleri düşün. Alışveriş merkezine gidecektin, gidemezsin; saçını kestirecektin, kuaförler kapalı; arkadaşlarınla kahve içecektiniz, üzgünüm onu da yapamazsın. Acil olmadığı sürece dışarı çıkamazsın. Camdan dışarı bakıyorsun. Her gün gürültüsüne alışık olduğun o sokak şimdi sessiz. Her gün onca kişinin sevdiği kedi de tek başına kalmış. Evin tam karşısındaki, her gün yüzlerce kişinin altından geçtiği sokak lambası da yapayalnız artık.
Bütün bunları yapabildiğin için ne kadar şanslı olduğunun farkında bile değildin. Şükretmen gereken ne çok şey varmış oysa.
Eline bir kâğıt bir kalem alıp yazıyorsun içinden geçenleri. Biliyorum, içinde olduğun durum karışık ve zor. Moraller düşük, umutlar kırılmış. Ama bunun da bir sonu var. Her kışın sonunda bahar gelir. Sadece biraz sabretmen gerek. Önlemlerini alıp kurallara uymalısın. Hayatına kaldığı yerden devam etmelisin. Elinden gelenin en iyisini yapmalı, ne olursa olsun hayatın tadını çıkarmaya devam etmelisin. Zaman geçiyor, boşa harcadığın zamanlar için keşke demek istemiyorsan umutsuzluğu bırak ve harekete geç.
Unutma! Sabır, sadece bekleme becerisi değildir; beklerken doğru davranış sergileme yeteneğidir.
Dilara ERZURUMLUOĞLU
Amasya Şehit Ferhat Ünelli
Bilim ve Sanat Merkezi