PORTRELER 25
TEVFİK FİKRET’TEN NAZIM HİKMET’E ŞİİR VE İDEAL
Dostlar,
Servet-i Fünûn şairlerinden Tevfik Fikret pek çok yönü ile Nazım Hikmet’e benzer. Bu benzerlik temelde ideallerinin gerçeklerle örtüşmemesinden doğan bir cinnetin üzüntüsüdür. İkisi de dünyayı çok daha değişik hayal etmiştir ve çok daha acı bir gerçekle karşılaşmıştır.
Sevgili Dostlar,
Bu iki şaire karşı pek çok arkadaşım, daha üniversite yıllarında, düşmanca bir tavır takındı. Gariptir, ben ise onlar hakkında hep farklı düşüncelere sahip oldum. Belki basit bir örnek olacak ama şöyle bir vurgarize (basitleştirme) ile belirteyim. İbrahim Tatlıses’in hayat tarzını, karakterini beğenmeyebilirsiniz; ancak sesi ve türküleri yorumlaması hakkında söz edemezsiniz. İşte, bence, bu iki şair için de durum aynen böyledir. Bu iki şair farklı yapıları yüzünden, belki de ırkları yüzünden adeta Türk düşmanı gibi görünebilirler; ancak emin olun, sanatları bir harikadır. Türk diline ölümsüz sesler katmış, ölümsüz mısralar bırakmışlardır. Onların büyük sanatçı olduğunu teslim ettikten sonra yerden yere vurulmasına ben de taraftarım. Yine altını çiziyorum: “Sanatlarına denecek tek şey var: mükemmel!”
Dostlar,
Bilirsiniz, benim temel hedefim hiçbir değerimizi çöpe atmamak ve hiçbir değerimize şaşı bakmamak üzerine inşa edilmiştir. Kim ki şiirlerini okumadan Tevfik Fikret’i reddeder bence Türk şiirine zarar verir; kim ki Nazım Hikmet’i sadece solun malı yapar Türk milletinin en güzel seslerinden birini marijinal kılar.
Diyorum ki,
Şu şiiri ruhunda hissetmeyen bir Türk genci şiir zevki adına büyük ziyandadır:
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler...
Sokaklarda seylabeler ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;
Tevfik Fikret’in bu güzel “yağmur” tasvirine bir de şu deniz sakinliğini ekleyiniz:
Sâf ü râkit... Hani akşamki tegayyür heyecân?
Bir çocuk rûhu kadar pür-nisyân,
Bir çocuk rûhu kadar şimdi münevver, lekesiz,
Uyuyor mâi deniz.
Sonra, şu ömrümüzün hayaline bakınız ve ağlayınız:
Bir ömr-i muhayyel...hani gül-bünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i muhayyel...hani göllerde, yeşil, boş
Göllerde, o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel
Bir ömr-i muhayyel!
Sonra , sonra biraz kızın, köpürün, bağırın haksızlıklara:
Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Sonra yine ümitlen, gençliği çağır, bangır bangır gelen bir nesil hayal et. Varsın Fikret’in oğlu hata yapmış olsun. Bu sözler her Türk gencine kamçıdır:
Kalbinde her dakîka şu ulvî tahassürün
Minkâr-ı âteşinini duy, dâimâ düşün:
Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?
Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım? ...
Yükselmek âsmâna ve gülmek ne tatlı şey!
Artık umutları biten insanın acısını kalbinde hisset ve Fikret’e acı:
Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid
Milyonla barındırdığın ecsâd arasından
Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?
Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..
Rücu edip Fikret’in şunu da dediğini unutma: Sancak-ı Şerifin Huzurunda:
Ben Rabbime doğru
Her an müteveccih, mütevekkil ve saburum,
Ölsem de ne mutlu bana, kalsam da ne mutlu!
Dostlar,
Bu acıların içinde bizim olan bir şeyler var. Bunları toptan reddetmek asla ama asla mümkün değildir. Bir de şunu gözden ırak tutmamalıyız: “Milletimiz artık büyük şair yetiştirmekte zorlanmaktadır.” Bu durumda geçmiştekileri de yok sayarsak elimizde hiçbir şey kalmaz.
Nazım Hikmet da aynı Tevfik Fikret gibi isyankar bir şairdir; ama gelin şu şiirinde onun isyanının sebebini hissetmeye çalışalım. Bakalım onun dev adımlarına ve ideallerine ayak uyduramayan bizler ne kadar idealistiz:
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
Herkes bahçesinde ebruli hanımeli açan evine kendisini atıp rahata alıştığında kıyamet kopacak, demek istiyor koca Türk şairi Nazım Hikmet Ran. Anlayana…
Metin HAKVERDİOĞLU