PORTRELER 22
MİR HAMZA ŞİİRİNİN SON TALİBİ: TALİBÎ
Dostlar,
Doçentlik çalışmalarımın yoğunluğu sebebiyle ara vermek zorunda kaldığım yazılarıma bu haftadan itibaren devam edeceğim. Portreler ana başlığı altında topladığım yazılarımın pek çoğuna vâkıfsınızdır. Bu yazılarımda temel hedefim kendimizi tanımak ve kütürümüze temel taşı olmuş şahsiyetlerle ilgili subjektif değelendirmelerde bulunmaktır. Subektif (taraflı) değerlendirmelerde bulunmak belki birçok insan için yanlış görülebilir; ancak sohbet türünde yazılan yazılarda objektif (tarafsız) olmak gibi bir mecburiyetimiz yoktur. Bu yazıları okuyan insanlar “doğru” veya “yanlış” demekte özgürdür. Ben de fikirlerimi samimi bir şekilde aktarmakta kendimi özgür hissetmek istiyorum. Her yazımda şu cümlenin altını çizdiğimin farkındasınızdır sanırım: “Aradığım tek gerçek; birlik ve beraberliğimizin kızıl elmasıdır”.  Müslüman dünyanın en büyük derdi olan bölünme fitnesinden herkesin uzak durması için her yazar gibi ben de hassas davranıyorum ve “Ya devlet başa ya kuzgun leşe!” diyorum.  
İşte dostlar, bu düşünce ile tanıttığım ortak değerlerimizin bir yenisi daha: Mir Hamza Nigarî’nin son devamçısı, Tâlibî.
Dostlar,
Divan şiirinin Tanzimat ile bittiğini zanneden birçok insan vardır. Emin olun öyle değil. Bu şiir belki de daha hala aramızda yaşıyor; ancak biz farkında değiliz. Tâlibî de 1940’lı yıllara kadar aramızda yaşamış bir divan şairidir. Onun şiirleri kalbimizin en derin noktalarına dokunacak kadar içli ve bu günlerin şiiri. Devrimizi; bir divan şairinin gözünden, bir molladan, bir son Osmanlı’dan görmek isterseniz iyi bir fırsattır onun divançesi. 
Dostlar,
Mir Hamza Nigarî herkesin adını bir yerlerde duyduğu ünlü şair ve mutasavvıflardandır. Onun Anadolu’ya gelişi ile Azerbaycan Türklerinin göçleri hızlanmış ve özellikle Amasya merkezli bir direniş başlamıştır. Bu direniş tabiidir ki Rus ve Ermeni zulmüne karşıdır. Hem ünlü bir mutasavvıf hem de iyi bir şair olan Mir Hamza Nigarî, kendisini takip eden mutasavvıf ve şairler de yetiştirmiştir. Bunlardan bazıları bizzat onu görmüş ve ondan ilham almış, bir kısmı ise onun eserinden ve devam edegelen ününden etkilenmiş ve şiirler yazmıştır. 
İşte Talibî adlı şair ve âlim şahsiyet de bu gruplardan ikinciye girenlerdendir. O, Mir Hamza’yı görmeden sevenlerdendir.  Onun şiirlerinde samimi bir Müslüman’ın her hali saklıdır. Molla olması hasebiyle dinî yönü mutasavvıf yönünü geçmiştir; ancak yine de şiirlerinde “sâkî”ye seslenmeden edememiştir:
	Sâḳiyâ bâde getür zümre-i rindânımıza
	Luṭf ḳıl sâde getür ḥâl-i perîşânımıza
 	Tâlibî Zile’de yaşamış bir Mir Hamza âşığıdır ve şiirlerinde onun kadar toplumun hastalıklarına parmak basmayı başarmış bir takipçisidir. Aşağıya aldığım şiir bugün pekçok kişinin söylemeye cesaret edemediği cinstendir:
	Ḳırḳdılar bıyıġı oldular nisâ
	Berâber oldılar pür muy-la köse
	Yürüdi ba‘żısı elinde âsâ
	Ṭûrdan Musâ tek gelmedi Mehdî
 
	Âẖir zamân geldi hemân yetişdi
	Ḥayâdan imândan müfsid ḳaçışdı
	Ẓulm-i Deccâl âsmâne yetişdi
	Emr olmadı diyü gelmedi Mehdî
 
	Cühelâ oldular fennile delîl
	‘Âlimi itdiler ‘ilmiyle zelîl
	Meşâyiẖler ḳaldı ḳalîlden ḳalîl
	Çoḳ çıḳdı ‘alâmet gelmedi Mehdî
 
	Ṭarîḳatdur diyü ṣapdılar yolu
	Aġızları boyun küfrile ṭolu
	Deccâl aldı Allah ṣaġ ile ṣolu						    
	Taḥammül ḳalmadı gelmedi Mehdî
 
	Gice gündüz zârı zârı mü’minler
	Aġlar dir yâ Rabbi bu nice günler
	Yüregin mü’minin âh u enînler
	Yaḳdı niçün ‘aceb gelmedi Mehdî
 
	Atdılar ateşe Nemrudlar bizi
	Bir yere ḳoydılar şâbb ile ḳızı
	Laṭîfe ṣaydılar ġalîze (küfürlü) sözü
	Şerâ‘it bozuldı gelmedi Mehdî
 
	Ricâl ile nisâ gezdi berâber
	Nâmus ḥayâ düşdi tâ zir ü zeber
	Sedd oldı bâb-ı ḥaḳḳ bulmadıḳ ẓafer
	İtmedi merḥamet gelmedi Mehdî
 
	Terk etdiler bütün ṣavm u ṣalâtı
	İnkâr eylediler ḥaccı zekâtı
	Ḳaldılar bütün ṣıddıḳ-i ŝebâtî
	Ẑiyâeddîn olup gelmedi Mehdî
Bu şiirde birkaç kelime yabancı gelebilir; ancak yüzeysel okuma ile dahi ne demek istediği açık ve net şekilde anlaşılmaktadır. 
Dostlar,
Biraz uzun olacak ama onun şu Maktel-i Hüseyn’ini de sizinle paylaşmadan edemeyeceğim. Belki de yazılmış en içli Kerbela şiirlerinden biridir bu:
 	Sitem ṭaşın sîne sûzânıma urdıň ey felek
	Dâm-ı belâyı Kerbelâya ḳurdun ey felek
	Bu ẓulmi niçün sen revâ ḳıldıň ey felek
	Evlâd-ı Muṣṭafaya cefâ ḳıldıň ey felek
 
	Niçün ḥayâ itmediň sulṭân-ı enbiyâdan 
	Hiç ḥaẕer ḳılmadıň mı serdâr-ı evliyâdan 
	
	Hüseyniň sergüzeştin der-ẖâṭır itse devrân 
	Zelzele olur eflâk melekler ḳalup ḥayrân 
	Mâtemân-ı ḥarâma cigerler olur büryân 
	Di baňa kimden aldıň eliňde var mı fermân  
	
	Niçün ḥayâ itmediň sulṭân-ı enbiyâdan 
	Hiç ḥaẕer ḳılmadıň mı serdâr-ı evliyâdan 
 
	Ey vâdi-yi Kerbelâ belâsın pür belâ 
	Yerlere geçsün ismiň ey vâdi-yi Kerbelâ 
	Sende bitdi cihânıň nebâtâtı her belâ 
	Herkes söyler nev-be nev mâcerâyı Kerbelâ 
 
	Niçün ḥayâ itmediň sulṭân-ı enbiyâdan 
	Hiç ḥaẕer ḳılmadıň mı serdâr-ı evliyâdan 
 
	‘Öşr-i muḥarreminde aġla sızla Ṭâlibi 
	İste dermân derde âdıň olsun Ṭâlibî
	Sen de yapış dâmen-i ẕü’l-cenâhe Ṭâlibî
	Eflâke ser-güzeştin ṣoruş söyle Ṭâlibî
 
	Niçün ḥayâ itmediň sulṭân-ı enbiyâdan 
	Hiç ḥaẕer ḳılmadıň mı serdâr-ı evliyâdan 
Her adımı âlim, şair, mutasavvıf dolu olan bu topraklar belki de içimizde yeni Mir Hamzalar ve Tâlibîler yetiştirmeye devam ediyordur, ne dersiniz?
 
Metin HAKVERDİOĞLU