PORTRELER 16 HÜMÂ-YI ARŞ: MİR HAMZA NİGARÎ

Dostlar,
Gökyüzünde kara kara bulutlar her yeri kaplamış, her yer kışın titretici nefesi ile üşümekte; ancak mevsim bahar, tabiat uyanmakta, çiçekler gökteki bulutlara daha fazla rahmet için yalvarmakta.
 

Tarix: 12-5-2016 // saat: 11:26
Dostlar,
Mevlana Celaleddin-i Rumî’nin bir söz vardır: “ Hazan yağmuru tabiatı ölüm korkusu ile titretir; bahar yağmuru tabiatı hayat sevinciyle.”
İşte “hayat sevinci ile çiçeklerin titrerdiği” bir mevsimdeyiz ve hıdırellezi yaşıyoruz. Kara kara bulutlar bize bu sefer hayat bahşetmek için uğradılar.
Yani bu sözlerle ne mi demek istiyorum?
Demek istiyorum ki bu dünyada bir hazan yağmuru bir de bahar yağmuru vardır; ikisi de korkunç kara bulutlardır; amma biri öldürür, biri doğdurur.
İctimaî hayatımızın ufuklarında da rahmet döken güçlü bulutlar vardır. Onlar üzerimize sağnak sağnak bereket, mutluluk, iki dünya saadeti dökmek için kocaman kocaman görünürler. Bazen onlardan korkarız. İşte ufkumuzda iri bir rahmet bulutu gibi bizi yeniden yeşertecek yağmurlarla dolu olarak bizlere bakıyor; gür sakalı, değirmi yüzü, peygamber torunu olduğunu haykıran açık alnı ile bir hüma-yı arş bize bakıyor.
Dostlar,
Gençliğe bugün için popüler görünmeyen bu insan, hayatın şifrelerini çözmüş ve “Kutadgu Bilig”i hayatında yeniden yazmış bir şahsiyettir; o Seyyid Mir Hamza Nigarî’dir.
Onun için, “Hüma-yı Arş” adıyla yazdığı biyografisinde Fahreddin Ağabali, niçin “arşın hüması” olduğunu gayet güzel açıklar. O, hüma kuşu gibi üzerine sayesi düşen insanı mutluluğa gark eder. O, ilk bakışta gürülmeyecek, ilk okumada anlaşılmayacak kadar yükseklerdedir; görmek ve anlamak için gayret ister. O, hayatın arş için yaşandığını bilerek yaşar ve dünya denilen mekana ancak bir misafirhane kadar değer verir; hüma gibi arada bir dünyaya iner. Ruh dünyasında fırtınalar yaşar, şimsekler çakar, bulut bulut kabarır; ancak insanlara rahmet olup damla damla yağar. Bazen gözyaşı olur, Rabb’im, Rabb’im diye inler; Allah’ın rahmetini celbeder. Bazen Arslan gibi kükrer, şimşek gibi çakar; inançsızların, Moskofların aklını başından alır. Amma her daim bu buluttan, rahmet yağar. Her dem arşa yükselecek ruhları sular bu bulut. Her an üstüne mutluluk sayesi salacak insan arar bu hüma-yı arş.
Dostlar,
Onun bugünkü insanlara verdiği pek çok recete var; fakat ben sadece Şiî-Sünnî meselesi konusunda onun meşhur sözüne yazdığım nazire ile sınırlı kalmak istiyorum. Onun hayatında bu meselenin çözüm yolu müthiş bir şekilde Peygamberîdir. Kendisini anlamayanları affetmekte Peygamberimiz ne kadar gani gönüllü ise o da aynıdır. Onun bulduğu çözüm Ahmet Yesevî’nin çözümün paralelelidir. Mevlana Halid’in aynısıdır. İsmail Şirvanî’nin tıpa tıp benzeridir. Yani o Peygamberî bir yöntemin son temsilcisi ve son hüma-yı arşıdır. Ne demişti:
Allah’ı Muhammed’i âlî seven dostânız
Ne Sünnî’yiz ne Şiî, bir hâlis Müslümanız.
İşte bu sözde Suriye savaşını başlatmayan bir sır var, Irak’ı harap olmaktan kurtaran bir mesaj var, Türkleri paramparça olmaktan koruyan sıkı bir bağ var, dünya Müslümanlarının bu hastalıklara düşmelerini öneleyen bir şifa var. Ancak hüma yüksektedir ve onu görmek ve anlamak her kişinin veya her devrin kârı değildir.
Bendeniz onun bu sözünden ilhamla şu dizeleri karaladım. Fazla söze ne hacet:
Her bühtandan ayrıyız, hiç demedik gayrıyız;
Doğru yoldan yürürüz, bir muhlis ins ü cânız
Kim ki bize taş atar, gül olur bize batar;
Kalbinde tek aşk yatar, bir hâlis âşıkânız.
Gelmedik dava için, gülmedik dünyâ için;
Sevmedik kübrâ için, bir âciz garibânız.
Allah’adır arzımız, kullara yok sözümüz;
Hakk’a döndük yüzümüz, bir garip zâhidânız.
Karabağ’dan göçsek de, Amasya’yı seçsek de;
Bu dünyadan geçsek de, bir fani dervişânız
Hamza Nigârî sözü, inci mercandır özü;
Hakk’a dönmüşdür yüzü, bir ârif şâirânız.
Allah’ı Muhammed’i âlî seven dostânız
Ne Sünnî’yiz ne Şiî, bir hâlis Müslümanız.
 
 
Metin HAKVERDİOĞLU
 
 
 

Son şərhlər
Siz də yazın
SİZ DƏ YAZIN