Dostlar, Ahmet Yesevî ismi bana hep yüksek lisans yaptığım yılları hatırlatır; çünkü benim yüksek lisans yaptığım üniversitenin adı: Hoca Ahmet Yesevî Türk-Kazak Üniversitesi idi. Şuna her zaman inanmışımdır: Güzel insanların adı ölmez. İşte Ahmet Yesevî’nin adı da Sovyet sistemi çöktüğü günlerde yeniden güneş gibi parlamış ve Kazakistan ile aramızdaki ilk ışıklı yol onun adıyla açılmıştı. Hatırlıyorum, Kazakistan’dan yüzlerce arkadaş lisans ve yüksek lisans için Ankara’ya geliyordu; yüzlerce arkadaş ise Almatı’ya/ Türkistan’a gidiyordu. Kalpler bir kez daha Türk-İslam ateşi ile ısınıyor, eğitimin ışığına ad olarak Ahmet Yesevî seçiliyordu.
Sevgili Dostlar,
Milletimizin mayası dediğimiz Ahmet Yesevî, bir Nakşıbendî şeyhidir. Onun şeyhi Şah-ı Nakşıbent’tir, arkadaşı Abdulhalik Gucduvanî’dir. Onun Semerkant’tan ayrılıp Türkistan şehrine- kendi doğduğu kent- geldiğinde bir hayali vardı: Bu öğretiyi Türk halkına yaymak. İşte bu öğreti zamanla Yesevîlik adıyla sistemleşti. Onun yetiştirdiği Hacı Bektaş-ı Velî Anadolu’ya gönderildi ve bir meşale halinde burayı aydınlatmaya başladı. Onun nurlu yolu da zamanla Bektaşîlik adını aldı, kalplere taht kurdu. Yunus'u yetiştirdi, Mevlana'yı besledi. Peki başa dönersek, Şah-ı Nakşıbent’in şeyhi kimdi? Tabii ki hazret-i Peygamber idi. Yani temelde tüm bu yolların hepsi, aynı pınarın şırıl şırıl, pırıl pırıl aktığı oluklarıdır. Bu oluklardan her daim nur aktı; her daim bu oluklar “bir” aktı. Bu “bir” akan olukları kırıp her birini ayrı gayrı gösterenlere yazıklar olsun.
Dostlar,
Ahmet Yesevî, menkıbeleri ve şiirleri ile Türk halkının ruhunu nakış nakış işlemiştir. Onu şu şiirine ne dersiniz, Yunus’la aynı şeyi söylüyor olmasın?
Işkıng kıldı şeydâ mini cümle âlem bildi mini
Kayğum sin sin tüni küni minge sin ok kirek sin
Âlimlerge kitâb kirek sûfilerge mescid kirek
Mecnûnlarğa Leylâ kirek minge sin ok kirek sin
Közüm açdım sini kördüm kül köngüli singe birdim
Uruğlarım terkin kıldım minge sin ok kirek sin
Gafillerge dünyâ kirek âkillerge ukbâ kirek
Vâizlerge minber kirek minge sin ok kirek sin
Âlem barı uçmak bolsa cümle hûrlar karşu kilse
Allâh minge kûzî kılsa minge sin ok kirek sin
Sözlesem min tilimde sin közlesem min közümde sin
Könglümde hem canımda sin minge sin ok kirek sin
Uçmaka kirem cevlân kılam ne huriler nazar kılam
Anı munı min ne kılam minge sin ok kirek sin
Feda bolsun singe canım töker bolsang minim kanım
Min kulıng min sin sultânım minge sin ok kirek sin
Hoca Ahmet adı her bir Türk’ün ortak adıdır. O, Pir-i Türkistandır. Biz Turan’ın balaları olarak kendimize bir örnek şahsiyet aradığımızda onu buluruz, onu taklit ederiz. Biliriz ki, özellikle orta yaştan sonra, dünya iki cihanın en hızlı geçen ve aldatıcı olan kısmıdır. Biliriz ki, bize bir vadi dolusu altın verilse, nefsimiz ikincisini isteyecek kadar aç gözlüdür. O halde tekrar söylüyorum, Türk-İslam binasının bir tuğlası olmak için Ahmet Yesevî olmak gerekir.Ahmet Yesevi olabilmek, altmış üç yaşından sonra dünya hırslarından el etek çekebilmektir. İlim ve din uğrunda son nefese kadar çalışabilmektir. O, hep ilim ve dinin aydınlık yolunu seçti ve ahiretini pırıl pırıl etti:
Hâce Ahmeddür minim atım tüni küni yanar otun
İki cihanda ümîdim minge sin ok kirek sin
Dostlar,
2016 yılı UNESCO tarafından Ahmet Yesevî’in ölümün 850. yılı olması münsabetiyle “Ahmet Yesevî’yi Anma Yılı” olarak kabul edildi. Mayamızın ne kadar sağlam olduğunu bundan anlayınız ki yüz yıllar hamurumuzu ekşitemiyor.
Her Türk gencinin rol model aradığında Ahmet Yesevî’yi bulması dileği ile…
Metin HAKVERDİOĞLU